Refik Halit Karay, Burhan Felek, Sebahattin Ali gibi birçok ünlü bu cezaevinde yatmışlar. Sebahattin Ali' nin Edip Akbayram' ın söylediği ' Aldırma Gönül ' şarkısının sözlerini de burada yazdığı bilinmektedir. Burada cezasını çekmiş olan yazar ve şairlerin daha sonradan bunları edebi eserlerinde paylaştıkları birçok eserleri vardır.
Cezaevini gezerken mümkün olabildiği kadar çok fotoğraf çekmeye çalıştım. En çok kapılardaki kilitler dikkatimi çekti. Her ne sebeple olursa olsun - haklı ya da haksız sebeplerle - özgürlükleri kısıtlanarak bir insanın kilit altında tutulması fikri nasıl acı ve rahatsız edici. Kimi bölümlerde şaka olsun diye beni kilitlediler bizim beyler, inanın o birkaç saniye bile ürkütüyor insanı, Allah kimseyi düşürmesin.
Ve bunlar da mahkumların koğuşlarındaki ranzaları. Aslında cezaevinin içinde çok fazla özel eşya ya da oradaki yaşantıya ait izler bırakılmamış. İzbe bir şekilde terkedilmiş havası var sadece. İçinde eşya bırakılmış birkaç odadan biri olan revirde her taraf talan edilip bırakılmış gibi karman çorman. Açıkcası müzeye dönüştürülmüş ve Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanmış böylesi tarihi bir yapının daha özenli ve derli toplu ziyarete açılmış olmasını beklerdim. Elbette bir de müze içinde biraz da yaşanmışlıklara ait izler olsa fena olmazmış.


Veeee gelelim asıl konuya, yemek mevzusuna. Daha önceden görmediğim bir yer göreceğim zaman beni en çok heyecanlandıran şey kesinlikle oraya özgü yemekler oluyor. Aklımız fikrimiz boğazımızda değil, biraz da blogda paylaşırım diye uğraşıyorum artık ne kadar inanırsınız bilemem. Hiç bilmediğim bir yere gitmeden önce ufak çaplı da olsa araştırma yapar not alırdım yemeden, denemeden dönmeyelim diye. Bu sefer hiçbir şey araştırmadan öyle aldık başımızı gittik. Önümüze neresi denk geldiyse orada yedik içtik. Ne de olsa deniz memleketi dedik; balığı bol ve lezzetliyse nerede yediğin çok da farketmiyor. Yeter ki balık olsun masamızda.
Gittiğimiz günün akşamı yol yorgunluğu ile çok fazla dolanmadan ilk gördüğümüz yere girip oturduk. Zaten malum tatilin de etkisiyle etraf kalabalıktı ve şansımızı çok zorlamadık aç kalmamak için. Okyanus Balık Evi diye bir yere girdik. Mevsim aslında tam da Kalkan balığı mevsimiymiş balıkçı arkadaşların dediğine göre ama biz küçük beyimiz de rahatlıkla yesin diye tercih etmedik.
Hayatımda ilk defa Balık Çorbası içtim orada. Şimdiye kadar çok şey kaçırmışım ne güzel bir lezzetmiş meğerse. Levrekten yapılmıştı ve sonraki denemelerim için cesaret vericiydi.
Balık olarak da yine Sinop' ta bolca tutulan İskorpit tercih ettik, diğer adıyla Çarpan balığı. Onu da daha önceden hiç yememiştim, kılçıklarının hepsi tertemiz temizlenip kızartıldığı için yemesi de kolay. Yanında da tarator sos gibi bir sosla servis ediliyor ki küçük bey pek bir sevdi. Öyle ki ertesi akşam yine başka bir mekanda yine İskorpit yedik.
Yine Sinop' a özgü lezzetlerden bir başkası da Nokul. Aslında bizim bildiğimiz börekten pek bir farkı yok gibi. Sinop’ un da en yaygın ve bilinen yemeği nokulmuş. Bir çeşit börek. Özellikle dini bayram günlerindeki ziyaretlerde gelen misafirlere ikram edilenlerin başında gelirmiş. Hemen her aile mutlaka nokul yaparmış. Kıymalı, üzümlü-cevizli ve yoğurtlu olmak üzere üç çeşidi varmış. Biz özel olarak gidip bir yerden alıp yemedik, otelde sabah kahvaltıda ikram ettiler üzümlüsünden, sıcacık ve çok lezzetliydi. Ben de hemen bir parçasını alıp odaya çıkardım fotoğrafını çekebilmek için.
Sıra geldi en önemli kısma, tabii ki Sinop Mantısı. Bunun için de yaptığımız kısa bir soruşturma neticesinde en birinci adres olarak Teyze' nin Yeri tercih edildi. 1996 yılından beri Sinop'un en çok mantı yediren mekanında mantıdan başka Etli Ekmek, Çiğ Börek ve Gözleme de yenilebiliyor. Biz zaten bir gün önceden öyle bir hazırlamışız ki kendimizi girer girmez mantılarımızı söyledik.
Zaten böyle gözlerinizin önünde hazırlanıyor tazecik mantılar. Etraf tertemiz ve ferah, iştahınız kabarıyor nasıl yapıldığını izlerken. Küçükken mantı yapmışlığım çoktur, zor tuttum kendimi el atmamak için. Her yörede mantı yapılır aslında, hepsinin aşağı yukarı malzemesi, tadı ve sunumu benzerdir. Fakat şunu gönül rahatlığıyla diyebilirim ki Sinop Mantısı şimdiye kadar benim yediğim en lezzetli mantıydı.
Hamuru incecik neredeyse yufka gibi açılıyor, üzerine yoğurt ve yağ dökülüyor alışık olduğumuz gibi. Farklı olarak da üzerine ince öğütülmüş bolca ceviz serpiştiriliyor. Lezzetini tarif edemiyorum, sanırım Kayseri' ye gider de orada Kayseri Mantısı yersem belki daha iyisini yedim diyebilirim. O zamana kadar yediğim en iyi mantı diye kayıtlara geçebilir Sinop Mantısı. Yolunuz düşerse Teyze' nin Yeri' ne gidip koca bir tabak mantı yemeden sakın dönmeyin. Hatta dönerken yanınızda da sonradan evde pişirmek üzere paket yaptırın. Aman biz unuttuk siz unutmayın.
Sinop'tan dönüş yolunda da yine bir başka lezzet durağına uğrayalım dedik ve Kastamonu' da uzunca bir yemek molası verdik. Biraz araştırınca burada da yörenin lezzetlerini yemek için yolumuz Eflanili Konağı'na düştü.
Sırf adından dolayı istedim aslında bu çorbayı; Ecevit Çorbası. Yöreye ait bir çorba ama bildiğimiz pirinçli Yayla Çorbası tadında, içinde didiklenmiş tavuk eti var bir de.
Yaprak Sarma zaten nerede olursa olsun asla gözardı edilemeyecek bir yemek. Burada da çok lezzetli hazırlanmıştı, minik minik sarılmıştı. Bir yemek bloggeri olarak hala sarma yapmamış olduğumu hatırladım bak yine utandım.
Banduma, benim adını ilk defa duyduğum yine Kastamonu' ya özgü bir yemek. Serme ekmeği dedikleri ev yapımı ekmeğin hindi suyuyla ıslatılarak üzerine hindi eti, ceviz ve tereyağıyla servis ediliyor. Bir kişi tek başına bu tabaktakinin hepsini yerse bence çok ağır gelebilir, inanılmaz lezzetli fakat çok yağlı olduğu için birkaç lokmadan sonra kalıyor insan. Yine de yağlı falan bakmadan mutlaka tadın, benden demesi.
Etli Ekmek de incecik hamurun içine çiğ kıyma konularak saçta pişirilmişti. Patatesli, yoğurtlu, mantarlı ve pastırmalı çeşitlerini de yapıyorlar. Bizim hamur işi delisi küçük bey pek bir sevdi.
Tatlıyı da yine sırf isminin ilginçliği sebebiyle merak edip tattık ; Deli Oğlan Sarığı. Aslında bildiğimiz Cevizli Sarmadan pek bir farkı yok, adı farklı tadı benzerlerinden çok da üstün değildi.
Burası da kaldığımız Zinos Country Hotel' in iskelesinden huzurun fotoğrafı . Orada öylece oturup dakikalarca yunus balıklarını seyredebilir insan. Ne araba ne insan sesi duymak olası değil, tabii sezon açıldığında durum pek öyle değildir. Biz oldukça sakin bir dönemde yine sessizliğin, huzurun tadını çıkardık. Şimdi bu tatili düşündüğümde aklımda kalan kareler bu son 2 kare olacak sanırım. Aklındakileri bir kenara atıp sadece yunusların denize dalıp çıkışlarını izlerken insanın ömrü uzar.
İşte böyle gezip tozup, yedik içtik bir tatili de böyle özetledik. Bir sonraki durak bize de size de sürpriz olsun.