30 Aralık 2008 Salı

Üç Yüz Altmış Beşinci Masal



Bir yıl bitti işte.Bu gece yılbaşı gecesi.Gecenin yarısı eski yılın,yarısı yeni yılın.Eskiyle yeni nasıl yan yana kardeşce.Büyüdüğünde hatırlayacak mısın bu yılı? Kim bilir?


Belki bu yıldan bir tek gün kalacak aklında.En sevdiğin günü mü anımsarsın acaba?En üzüldüğün günü mü?Belki de bir arkadaşına en kızdığın günü anımsayacaksın yalnızca.Sonra o günle damgalayacaksın bu yılı.Çocuklarına,torunlarına, ''Kaç yaşındaydım bilmem.Beşinci sınıftaydım galiba.Ali adında bir arkadaşım vardı.'' diye anlatacaksın.Şimdi sana bir sır vereyim,her yıl üç yüz altmış beş masal yaşarsın.Masallar gibi günler de biraz benzer birbirine,biraz benzemez.Bilyeler gibi hepsinin biçimi aynı olsa da,başkadır ortasındaki renk.Kimisi çakıl taşları gibi gelir sana,kimi kristal boncuklar gibi.Avuçlarından geçen o kadar bilyeden hangisini saklayabildin ki bütün yılı anımsayasın?En önemlisi günlerin değerini bilmen.Zamanı saçıp savurmaman.

Çocukluğun çabucak kuruyan gözyaşları ve bir anda açılan gülücükleri anlatılır büyüklerin öykülerinde.''Çocukluk ne güzel'' derler.Çocukluk da güzel,büyümek de ama zor.Şimdi katlan bu zorluğa.İnan bana yarın ışıktan çizgilerle anımsayacaksın bu günleri.Şimdi avucundaki bilyeleri bir bir gözden geçir.Bir yaş büyümenin güzelliğini ekle.Sabah hangisi kalacak bakalım avcunda?


Hadi git şimdi sarıl bir kez daha annene,babana,ninene,dedene,kardeşine.Ya da kimin varsa ona.Bir yaş daha büyüdün.Başarılı ve mutlu yıllara büyü,bütün dünya çocuklarıyla.





Not:Bu masal küçük adamın ''Masal Evi'' adlı kitabının bu yıla ait son masalıydı.Bu gece ben küçük adamı uyuturken büyük adam da bize bu masalı okudu.Belki anladı küçük adam,belki henüz anlayamayacak kadar minik.Umarım küçük adamımın ve tüm çocukların akıllarında hep güzel hatıralar kalsın çocukluklarına ait.Umarım onlara güzel hatırlanacak bir dünya bırakabilelim.Herkese iyi seneler.

26 Aralık 2008 Cuma

Dereotlu Poğaca

Dereotlu poğaca denince aklıma nedense aklıma hep arkadaşım Özlem gelir.Belki onun çok sevdiğini bildiğimden bana onu çağrıştırır.Özlemle 4 ay arayla doğum yaptık,onun da bir küçük adamı var,Barkın.Küçük adamlar henüz mini minnacık iken birbirimize gider ve yeni anne olmanın verdiği heyecanla derin sohbetlere dalardık.Özlem de evinin yakınındaki bir pastaneden dereotlu poğacalar ister,sıcacık çayımızın yanında keyifle yerdik.Geçen gün bu tarifi gördüğümde de o çok da eski olmayan günleri hatırladım ve yapayım istedim.


Malzemeler:
150gr tereyağı
yarım su bardağı sıvıyağ
yarım çay bardağı yoğurt
1 yumurta akı (sarısı üzerine sürülecek)
1 paket kabartma tozu
1,5 tatlı kaşığı tuz
aldığı kadar un (yaklaşık 3,5-4 bardak kadar )
1 su bardağı ince kıyılmış dereotu

Yapılışı:
1.Oda sıcaklığındaki tereyağı,yumurta akı,yoğurt,tuz,sıvıyağ,tuz,dereotunu birbirine karıştırın.
2.Kabartma tozu ve ununu da eleyerek ilave edin.
3.Tüm malzemeyi yoğurun,cevi büyüklüğünde parçalar koparıp şekil verin.
4.Fırın tepsisine dizin,üzerlerine yumurta sarısı sürün (yumurta sarısına biraz da sıvıyağ katarsanız daha parlaklık verecektir.)
5.170 derece fırında yaklaşık 30 dk üzeri kızarıncaya kadar pişirin.

Bu ölçüde yaptığınızda yaklaşık 35 adet kadar çıkıyor.Ben yarısını pişirdim,yarısını da daha sonra pişirmek üzere dondurucuya kaldırdım.Yeni yılın ilk sabahında kahvaltıda pişirmek üzere.Yanında da çok önceden sipariş edildiği üzere minci tava ve kuymak olacak.Şimdiden ilgililere duyurulur.

24 Aralık 2008 Çarşamba

UNO Fabrika Gezimiz

Geçtiğimiz Pazar sabahı Blogger Sofrası kahvaltısı için Marmara Yelken Kulübüne gittik eşimle birlikte.Önceki geceyi küçük adam sayesinde sabaha kadar uykusuz geçirmiş olduğumuz için binbir çeşitle hazırlanmış açık büfe kahvaltının da pek keyfine varamadık açıkcası.Ama blog dünyasında severek takip ettiğim Devletşah arkadaşım ve yeni tanıştığım diğer blogger arkadaşlarım ve de UNO'nun reklam ajansı çalışanları ile çok keyifli bir kahvaltıydı.


Program gereği kahvaltı sonrası bizi Ümraniye'deki Uno Fabrikası'na götürdüler.İlk olarak fabrika imalat müdürleri ve diğer ilgililer fabrika ile ilgili bilgiler verdiler,fabrika içinde ne yapıp ne yapmamamız gerektiğine dair birtakım uyarılarda bulundular.Zira içerde üretim devam ediyordu,merakımıza yenilip hiçbir şeye elimizi sürmememiz gerekiyordu.Önce kafamıza bonelerimizi,üstümüze önlüklerimizi,ayaklarımıza galoşlarımızı giydik,üzerimizdeki tüm yüzük,küpe,saat,kolye vs takıları çıkarttık.İçeri girerken de sensörle çalışan bir kapıdan önce ellerimize sıkılan dezenfektandan alıp öyle geçebildik.Ellerinizi dezenfekte etmediğiniz taktirde kapı açılamıyor ve içeri giremiyorsunuz.Bu çok önemli bir ön güvenlik bence.

Önlüklerimize bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi de unutmadık.
İmalat müdürü olan beyin anlatımı eşliğinde fabrikadaki birçok banttaki çeşitli ekmeklerin nasıl üretildiğini gördük.Aslında ekmeğin üretilme mantığı tamamen bildiğimiz ve evde yaptığımız mantık.Sadece ebatları biraz (!) büyük olan konteynerlerde un,maya ve tuz karıştırılıp yapılacak olan ekmeğin diğer malzemeleri ekleniyor ve mayalanması için belli bir sıcaklıktaki fermantasyon odasında bekletiliyor.Sonra yine makineler tarafından şekilleri verilip fırınlara giriyor.Pişmiş şekilde fırından çıkan ekmekler paket öncesi sıcaklığına ulaşabilmesi için serin bir bantta yürütülüyor ve en son da pakete giriyor.Yani ciddi şekilde hiçbir şekilde el değmeden üretiliyor.

fırından yeni çıkmış mis gibi köy ekmekleri

Fabrika içerisi olması gerektiği gibi tertipli,düzenli ve temiz.Pazar günü olduğu için milföy hamuru,pastaban gibi bazı bantlar hafta tatilinde olduğundan çalışmıyorlardı.Herkes gibi benim de en merak ettiğim aslında milföy hamurunun nasıl yapıldığı idi.Bu arada hiç bilmediğimiz birşey daha öğrendik ki UNO tam 400 küsür ekmek çeşiti üretiyormuş.Yani bizim marketlerden,bakkallardan aldığımız çeşitlerin yanısıra Burger King,KFC gibi birçok fast food zincirinde ve THY ' da uçaklarda yediğimiz ekmekleri UNO üretiyormuş.Hatta ve hatta birçok otel ve tatil köyünde gördüğünüz o çeşit çeşit ekmekler de UNO ürünü.Pişmiş halde satılan ürünler dışında dondurulmuş ürünleri de olduğunu öğrenmiş olduk.Ve bu fabrikaya ek olarak bir fabrikanın da yakında Ankara'da açılacağının haberini aldık.


UNO Fabrikası olması gerektiği gibi ISO 22000,HACCP,BRC kalite belgelerine sahip bir işletme ve içeride gördüğümüz ve şahit olduğumuz her şey de bunu destekler nitelikte idi.Her gıda firmasında olduğu gibi fabrika içerisinde fotoğraf çekmemize izin verilmedi.Yoksa size içerideki düzen ve işleyişi gösterecek birkaç fotoğraf sunmak isterdim burada.


Yaklaşık 45 dakikalık bir fabrika turu sonrası imalat müdürü tüm sorularımızı da içtenlikle cevapladı.Özellikle ekmeklere katılan katkı maddeleri ile ilgili sorumu da beni ve diğer arkadaşları tatmin edecek şekilde cevapladı.Genel prosedür olarak Sağlık Bakanlığı size birtakım şeyleri şart koşuyormuş.Mesela eğer yaptığınız ekmek çok tahıllı ekmek ise içindekiler kısmında kullanılan mamuller dışında onların içinde varolan vitaminlerin de yazılmasını şart koşuyormuş.


Benim için hem keyifli hem de çok tatmin edici bir gezinti idi.Zaten evimizde güvenerek kullandığımız ekmeğimizin nasıl üretildiğini de gözümle gördükten sonra içim rahat etti.


Siz yine de ''Ben ona buna güvenmem,ekmeğimi kendi elimle kendi evimde yaparım'' diyorsanız ona da sonsuz saygım var.Ama dışardan ekmek almanız gerektiğinde nerden almanız gerektiğini de iyi bilin.Bu bir reklam yazısı değildir,sadece beğendiğim bir ürünü tavsiyedir.Lütfen bu şekilde dikkate alınız.

Not:Blogger Sofrası ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve dahil olmak isterseniz lütfen burdan buyrun

23 Aralık 2008 Salı

Balkabağı Tatlısı-2


Henüz birkaç gün evvel balkabağı tatlısı tarifi vermiş olsam da bir de bu şeklini paylaşayım istedim.Aslında benim tercihim önceden verdiğim tarif ama bu şekilde daha hafif ve az kalorili olduğu da bir gerçek.
Fakat krem şantili pasta görünümlü balkabağı bizim evde daha fazla rağbet gördü açıkcası.Herkesin bildiği klasik hali biraz garip kaldı mutfakta günlerce yapayalnız.
Malzemeler:
1 kg balkabağı
göz kararı toz şeker
ceviz-fıstık
Yapılışı:
1.Önce ayıklanıp doğranmış kabakları yıkayıp tencereye aldım.
2.Üzerine göz kararı bir ölçüde şekerini ekledim(ben bu tarz tatlıları fazla şekerli sevmediğimden üzerini azıcık örtecek kadar şeker benim ölçümdür)
3.Kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirdim ( fazla yumuşak da değil,biraz diri olması daha çok hoşuma gidiyor)
4.Biraz soğuyunca servis tabağına alıp üzerini ceviz ve fıstıkla süsleyip servis yaptım.
Af,yet olsun.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Sebzeli Tarhana Çorbası



Bu sabah kalkar kalkmaz içimden şöyle sıcacık bir çorba yapmak geldi.Hem 2 gündür uykusuzluk sebebiyle iştahı pek yerinde olmayan küçük adama iyi gelir hem de onunla cebelleşen ana-babasını rahatlatır diye düşündüm.Söylemesi ayıptır bizim küçük adam 2 gecedir gecenin saat 01:00inde uyanıp sabahın ilk ışıklarına kadar ne kendi uyuyor ne de bizi uyutuyor (bu satırlar yazıldığı sırada da fosur fosur uyuyor ne hikmetse).

Çoğu çocuğun aksine çorbalarla pek arası yok.Sadece yoğurtlu çorbalar ve tarhana çorbasına itiraz etmiyor.Onun dışında sebzeli çorbaları ancak gizleyerek saklayarak veriyorum.Sebzeleri de yine çoğu çocuğun aksine bizim yediğimiz şekliyle yemeyi daha çok seviyor.

Ben de bu sabah havanın soğuk olmasını fırsat bilerek şöyle içimizi ısıtacak tarhana yapayım diye karar verdim.Ama bu defa farklı olsun diyerek içine sebzeleri de kattım,bol vitaminli sebzeli tarhana çorbam oldu.


Malzemeler

3 çorba kaşığı kuru tarhana

1 bardak su (tarhanayı eritmek için)

1-2 brokoli çiçeği

1-2 karnabahar çiçeği

1 havuç

biraz domates rendesi

tuz,nane


Yapılışı:

1. Önce tarhanayı 1 bardak su ile erimesi için geniş bir kaseye aldım

2. Bu arada brokoli,karnabahar ve havucu yıkayıp 2 bardak kadar suda iyice haşladım

3. Tencereye domates rendesini koyup 3 dk kadar pişirdim.

4. Domatesler yumuşayınca içine 1 bardak kadar soğuk su ekleyip tarhanayı yavaş yavaş kattım topaklanmaması için sürekli karıştırarak.

5. Haşlanmış sebzelerin de suyunu ekleyip çorba kaynayana kadar karıştırmaya devam ettim

6. Sebzeleri de ekleyip bir taşım daha kaynattım

7. Tüm çorbayı blenderdan geçirdim ( işte olayın gizli saklı kısmı burası!)

8. Tuzunu ve nanesini ekledim


Sıcak sıcak servis yapın,afiyet olsun.


Bu arada tarhanamı kuzenim Hande'nin kayınvalidesi kendi elleriyle yapıp taa Bursa'dan yollamış. Misler gibi yapmış,onun da ellerine emeğine sağlık. Ben hiçbir şekilde hazır tarhana kullanmıyorum, çevremizde bildiğimiz kişilerden almaya çalışıyorum. Geçen yaz Assos'da köylü bir teyzeden aldığım tarhana da kesinlikle tanımadığım kişilerden almamam gerektiğini bana bir kere daha hatırlatmıştı zaten.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Elma Tepesi Keki




Daha önceden de bahsettiğim gibi bir yemek grubuna üyeyim, çok güzel tarifler paylaşıyoruz. Bu kek de yine grupta oldukça sükse yapan bir tarifti. Grubun moderatörü Sevgili Figen de blogunda yayınlayınca çok ilgimi çekti. Klasik kek tarifime bir ihanet daha yaptım ama iyi de yapmışım. Bildiğimiz keklerden farklı bir kere bu kek, adı bile farklı: Elma tepesi keki. Üzeri çıtır çıtır bir tabaka,içi sanki ıslak kek ya da brownie gibi yumuşacık.

Bir hafta içinde tam 2 defa yaptım eşimin de çok severek yediğini görünce. Görüntü gerçekten yanıltıcı olabilir, biraz garip görünüyor kabul ama tadına bakanlar lezzetine bayıldı. Evin küçük elma canavarı bile çok sevdi.


Malzemeler


A Malzemeler:

2 bardak şeker (ilk seferde bana biraz tatlı geldiği için ikinci yapışımda şekeri 1.5 bardak kullandım)

1/2 bardak sıvıyağ

2 yumurta

4 bardak ufak ufak küp şeklinde doğranmış ekşi elma


B Malzemeler:

2 bardak un

1 tutam tuz

2 tatlı kaşığı tarçın

2 tatlı kaşığı karbonat

1 tatlı kaşığı muskat (bu arada eklemeyi unutmuşum, ben henüz muskatla tanışmadığım için kullanmadım ama Mısır Çarşısını ilk ziyaretimde mutlaka alıcam)


Yapılışı:

1. Önce fırınınızı 170 derecede ısıtın

2. A malzemelerini elmalar hariç karıştırın

3. B malzemelerini de başka bir kapta karıştırın

4. Tümünü birbirine katın,elmaları da ekleyip güzelce karıştırın.

5. Yağlanmış dikdörtgen fırın kabına dökün.

6. Önceden ısıtılmış fırında 1 saat pişirin





Not: Karışım bildiğimiz kekler gibi akışkan bir karışım olmuyor, fırın kabına spatula ile yaymanız gerekebilir. Gözünüz korkmasın,sonuç harika oluyor. Büyük adamın tercihi üzerinde dondurma ile, benim tercihim yanında sıcacık bir fincan kahve ile.




Tarifin asıl sahibi Fethiye'ye ve tarifi tekrar hatırlattığı için Figen'e teşekkürler. Evimizin yıllardır asla değişmeyen kek tarifidir bu. Ne zaman biraz fazla elmamız olsa hemen aklıma gelen ilk kek. Hatta bu akşam hemen tekrar yapayım.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Balkabağı Tatlısı


Balkabağı aslında benim pek sevmediğim bir sebze. Ama faydalı olduğunu bildiğimden en azından yılda birkaç defa yapmaya çalışıyorum. Herkesin bildiği klasik haliyle yapmaktansa biraz daha süslü püslü yaparsam belki daha çok hoşuma gider diye düşündüm. Aynen de öyle oldu.


Malzemeler
1 kilo balkabağı
2-3 su bardağı toz şeker
10-15 adet petibör bisküvi
1 paket krem şanti
1 bardak süt
üzeri için fındık,ceviz ya da fıstık

Yapılışı:
1. Temizlenip yıkanmış balkabaklarını tencereye alıp üzerini geçecek kadar toz şeker ekleyin.(ben çok şekerli sevmediğimden az koydum,herkes kendi ağız tadına göre kullanabilir)
2. Ocağın altını açın ve kabaklar iyice yumuşayıncaya kadar pişirin.
3. Pişen kabakları ayrı bir kaba alıp pütür kalmayana kadar ezin.Kalan şerbeti kenara ayırın.
4. Dikdörtgen bir borcama ezilmiş kabağın yarısını dökün ve güzelce yayın.
5. Üzerine yanyana petibörleri sıralayın ve şerbeti azar azar üzerlerine dökün
6. Bisküvilerin üzerine de kalan kabağı yayın.Ilındıktan sonra buzdolabına kaldırın.
7. Krem şantiyi hazırlayın,buzdolabında soğumuş kabak tatlısının üzerine krem şantiyi yayın
8. Buzdolabından beklettikten sonra dilimleyip üzerlerini dilediğiniz gibi süsleyin ve soğuk servis yapın.

Afiyet olsun.
Balkabağını sevmeyen ben, dün yine 2 koca paket aldım. Bakalım onlarla neler yapacağım?

11 Aralık 2008 Perşembe

Bana Ekmeğini Söyle





Yaklaşık 1 ay kadar önce ''Uno Blogger Sofrasına davetlisiniz'' diye bir e-mail aldım.Önce ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım ama UNO'dan bana açıklayıcı cevap gelene kadar da ben başka planlar yapmıştım.Dolayısıyla ilk Blogger buluşmasına üzülerek gidemedim.Fakat onlar o kadar ince düşünmüşler ki benim için ayırdıkları hediye paketini geçen hafta elime ulaştırdılar.

Zaten çok severek tükettiğimiz Çok Tahıllı ekmeğin yanında daha evvelden denemediğim 2 farklı ekmek daha göndermişler:Dünyadan Rus Çavdarlı ve Alman Esmer Ekmeği.


Son yıllarda herkes ekmeğini evde yapar oldu,ekmek fırınlarını görünce hak vermemek de mümkün değil.Ben de çoğu defalar niyetlendim alayım evde misler gibi çeşit çeşit yapayım dedim ama hep erteledim.Fakat şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki şimdiye kadar denediğim tüm UNO çeşitlerinden çok memnun kaldım ben.


El değmeden poşetlendiğini bilmenin de gönül rahatlığıyla tüketiyoruz.Zaten önümüzdeki haftalarda da 2.buluşmayı UNO fabrikasında yapacaklar.Henüz kendilerinden davet mailini almadım ancak davet edildiğim taktirde orda olmayı ve gözlerimle ekmeklerimin nasıl hazırlandığını görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.Eğer gidersem de burdan herkesle paylaşacağım izlenimlerimi.







Ben bayram tatili boyunca her sabah kahvaltıda ekmeklerimizle farklı lezzetler denedim.Yukardaki yeşil zeytinli,domatesli ve kaşarlı tostu kendim için hazırladım benim favori ekmeğim UNO Çok Tahıllı ile.



Hastalık süresince ağzına tek lokma koymayan pizza canavarı minik adam için bu minik ekmek pizzaları yaptım.Yine Çok Tahıllı kullandım ve severek de yedi.Rendelediğim domateslerle ekmekleri biraz ıslattım fırında kurumasın yumuşacık olsun diye.Üzerine minik minik yeşil zeytin,sosis,sucuk,domates koydum ve rendelenmiş kaşarla fırına verdim.Kaşarla eridiğinde minik adamın minik ekmek pizzaları hazırdı. Bu peynirli yumurtalı maydanozlu ekmekleri de Rus Çavdar Ekmeği ile büyük adam için yaptım. Ufaladığım beyaz peyniri 1 yumurta ile çırpıp içine maydanoz doğradım. Ekmeklerin üzerlerine sürüp fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirdim.
Alman Esmer ekmeğine gelince tereyağ ve reçelle harika oluyor. Bizim evde herkesin ekmeği belli oldu, siz de mutlaka deneyin kendinize uygun olanı bulacağınıza eminim.
UNO Blogger Sofrası ile daha detaylı bilgi almak ve üye olmak için lütfen burdan buyrun.

4 Aralık 2008 Perşembe

Çikolatalı Truff

Uzun bir ara verdim mecburiyetten. Evin küçük adamı Tuğra'nın 2 aydır boğuştuğu bronşit tekrar nüksetti. Bu defa biraz fazla yıprattı onu, dolayısıyla da bizi. Nazlanmalar, ağlamalar, yemek krizleri, mızmızlanmalar derken bana ekran başına geçme imkanı bırakmadı.

Zaten paylaşacak yeni bir tarif  deneyecek vaktim de olmadı bu arada. Anne olanlar bilirler, çocuğunuz eğer hastaysa ve hiçbir şey yemiyorsa sizin de canınız ne yemek yemek ister ne de mutfağa girip yemek yapmak.


Önümüz bayram olduğu için ben de bu truflları tekrar hatırlatmak istedim. Geçen Şeker Bayramında annemlere ve kayınvalidemlere götürmüştüm. Herkes tarafından da çok beğenilmişti. Eğer sizler de bu bayram sevdiklerinize bu trufflardan yapıp şık bir tabak içinde götürmek isterseniz tarif BURADA.


Ben üstte fotoğrafta gördüğünüz şekilde jelatin ve kurdelayla süsleyip götürmüştüm. Süslü çikolata kutuları ya da hoşunuza giden herhangi bir şekilde de olabilir. İşte benden bu kadar, sizler de fikirlerinizi söyleyin bakalım daha neler yapılabilir bayramlarda büyüklerimize götürmek için.