30 Aralık 2008 Salı

Üç Yüz Altmış Beşinci Masal



Bir yıl bitti işte.Bu gece yılbaşı gecesi.Gecenin yarısı eski yılın,yarısı yeni yılın.Eskiyle yeni nasıl yan yana kardeşce.Büyüdüğünde hatırlayacak mısın bu yılı? Kim bilir?


Belki bu yıldan bir tek gün kalacak aklında.En sevdiğin günü mü anımsarsın acaba?En üzüldüğün günü mü?Belki de bir arkadaşına en kızdığın günü anımsayacaksın yalnızca.Sonra o günle damgalayacaksın bu yılı.Çocuklarına,torunlarına, ''Kaç yaşındaydım bilmem.Beşinci sınıftaydım galiba.Ali adında bir arkadaşım vardı.'' diye anlatacaksın.Şimdi sana bir sır vereyim,her yıl üç yüz altmış beş masal yaşarsın.Masallar gibi günler de biraz benzer birbirine,biraz benzemez.Bilyeler gibi hepsinin biçimi aynı olsa da,başkadır ortasındaki renk.Kimisi çakıl taşları gibi gelir sana,kimi kristal boncuklar gibi.Avuçlarından geçen o kadar bilyeden hangisini saklayabildin ki bütün yılı anımsayasın?En önemlisi günlerin değerini bilmen.Zamanı saçıp savurmaman.

Çocukluğun çabucak kuruyan gözyaşları ve bir anda açılan gülücükleri anlatılır büyüklerin öykülerinde.''Çocukluk ne güzel'' derler.Çocukluk da güzel,büyümek de ama zor.Şimdi katlan bu zorluğa.İnan bana yarın ışıktan çizgilerle anımsayacaksın bu günleri.Şimdi avucundaki bilyeleri bir bir gözden geçir.Bir yaş büyümenin güzelliğini ekle.Sabah hangisi kalacak bakalım avcunda?


Hadi git şimdi sarıl bir kez daha annene,babana,ninene,dedene,kardeşine.Ya da kimin varsa ona.Bir yaş daha büyüdün.Başarılı ve mutlu yıllara büyü,bütün dünya çocuklarıyla.





Not:Bu masal küçük adamın ''Masal Evi'' adlı kitabının bu yıla ait son masalıydı.Bu gece ben küçük adamı uyuturken büyük adam da bize bu masalı okudu.Belki anladı küçük adam,belki henüz anlayamayacak kadar minik.Umarım küçük adamımın ve tüm çocukların akıllarında hep güzel hatıralar kalsın çocukluklarına ait.Umarım onlara güzel hatırlanacak bir dünya bırakabilelim.Herkese iyi seneler.

26 Aralık 2008 Cuma

Dereotlu Poğaca

Dereotlu poğaca denince aklıma nedense aklıma hep arkadaşım Özlem gelir.Belki onun çok sevdiğini bildiğimden bana onu çağrıştırır.Özlemle 4 ay arayla doğum yaptık,onun da bir küçük adamı var,Barkın.Küçük adamlar henüz mini minnacık iken birbirimize gider ve yeni anne olmanın verdiği heyecanla derin sohbetlere dalardık.Özlem de evinin yakınındaki bir pastaneden dereotlu poğacalar ister,sıcacık çayımızın yanında keyifle yerdik.Geçen gün bu tarifi gördüğümde de o çok da eski olmayan günleri hatırladım ve yapayım istedim.


Malzemeler:
150gr tereyağı
yarım su bardağı sıvıyağ
yarım çay bardağı yoğurt
1 yumurta akı (sarısı üzerine sürülecek)
1 paket kabartma tozu
1,5 tatlı kaşığı tuz
aldığı kadar un (yaklaşık 3,5-4 bardak kadar )
1 su bardağı ince kıyılmış dereotu

Yapılışı:
1.Oda sıcaklığındaki tereyağı,yumurta akı,yoğurt,tuz,sıvıyağ,tuz,dereotunu birbirine karıştırın.
2.Kabartma tozu ve ununu da eleyerek ilave edin.
3.Tüm malzemeyi yoğurun,cevi büyüklüğünde parçalar koparıp şekil verin.
4.Fırın tepsisine dizin,üzerlerine yumurta sarısı sürün (yumurta sarısına biraz da sıvıyağ katarsanız daha parlaklık verecektir.)
5.170 derece fırında yaklaşık 30 dk üzeri kızarıncaya kadar pişirin.

Bu ölçüde yaptığınızda yaklaşık 35 adet kadar çıkıyor.Ben yarısını pişirdim,yarısını da daha sonra pişirmek üzere dondurucuya kaldırdım.Yeni yılın ilk sabahında kahvaltıda pişirmek üzere.Yanında da çok önceden sipariş edildiği üzere minci tava ve kuymak olacak.Şimdiden ilgililere duyurulur.

24 Aralık 2008 Çarşamba

UNO Fabrika Gezimiz

Geçtiğimiz Pazar sabahı Blogger Sofrası kahvaltısı için Marmara Yelken Kulübüne gittik eşimle birlikte.Önceki geceyi küçük adam sayesinde sabaha kadar uykusuz geçirmiş olduğumuz için binbir çeşitle hazırlanmış açık büfe kahvaltının da pek keyfine varamadık açıkcası.Ama blog dünyasında severek takip ettiğim Devletşah arkadaşım ve yeni tanıştığım diğer blogger arkadaşlarım ve de UNO'nun reklam ajansı çalışanları ile çok keyifli bir kahvaltıydı.


Program gereği kahvaltı sonrası bizi Ümraniye'deki Uno Fabrikası'na götürdüler.İlk olarak fabrika imalat müdürleri ve diğer ilgililer fabrika ile ilgili bilgiler verdiler,fabrika içinde ne yapıp ne yapmamamız gerektiğine dair birtakım uyarılarda bulundular.Zira içerde üretim devam ediyordu,merakımıza yenilip hiçbir şeye elimizi sürmememiz gerekiyordu.Önce kafamıza bonelerimizi,üstümüze önlüklerimizi,ayaklarımıza galoşlarımızı giydik,üzerimizdeki tüm yüzük,küpe,saat,kolye vs takıları çıkarttık.İçeri girerken de sensörle çalışan bir kapıdan önce ellerimize sıkılan dezenfektandan alıp öyle geçebildik.Ellerinizi dezenfekte etmediğiniz taktirde kapı açılamıyor ve içeri giremiyorsunuz.Bu çok önemli bir ön güvenlik bence.

Önlüklerimize bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi de unutmadık.
İmalat müdürü olan beyin anlatımı eşliğinde fabrikadaki birçok banttaki çeşitli ekmeklerin nasıl üretildiğini gördük.Aslında ekmeğin üretilme mantığı tamamen bildiğimiz ve evde yaptığımız mantık.Sadece ebatları biraz (!) büyük olan konteynerlerde un,maya ve tuz karıştırılıp yapılacak olan ekmeğin diğer malzemeleri ekleniyor ve mayalanması için belli bir sıcaklıktaki fermantasyon odasında bekletiliyor.Sonra yine makineler tarafından şekilleri verilip fırınlara giriyor.Pişmiş şekilde fırından çıkan ekmekler paket öncesi sıcaklığına ulaşabilmesi için serin bir bantta yürütülüyor ve en son da pakete giriyor.Yani ciddi şekilde hiçbir şekilde el değmeden üretiliyor.

fırından yeni çıkmış mis gibi köy ekmekleri

Fabrika içerisi olması gerektiği gibi tertipli,düzenli ve temiz.Pazar günü olduğu için milföy hamuru,pastaban gibi bazı bantlar hafta tatilinde olduğundan çalışmıyorlardı.Herkes gibi benim de en merak ettiğim aslında milföy hamurunun nasıl yapıldığı idi.Bu arada hiç bilmediğimiz birşey daha öğrendik ki UNO tam 400 küsür ekmek çeşiti üretiyormuş.Yani bizim marketlerden,bakkallardan aldığımız çeşitlerin yanısıra Burger King,KFC gibi birçok fast food zincirinde ve THY ' da uçaklarda yediğimiz ekmekleri UNO üretiyormuş.Hatta ve hatta birçok otel ve tatil köyünde gördüğünüz o çeşit çeşit ekmekler de UNO ürünü.Pişmiş halde satılan ürünler dışında dondurulmuş ürünleri de olduğunu öğrenmiş olduk.Ve bu fabrikaya ek olarak bir fabrikanın da yakında Ankara'da açılacağının haberini aldık.


UNO Fabrikası olması gerektiği gibi ISO 22000,HACCP,BRC kalite belgelerine sahip bir işletme ve içeride gördüğümüz ve şahit olduğumuz her şey de bunu destekler nitelikte idi.Her gıda firmasında olduğu gibi fabrika içerisinde fotoğraf çekmemize izin verilmedi.Yoksa size içerideki düzen ve işleyişi gösterecek birkaç fotoğraf sunmak isterdim burada.


Yaklaşık 45 dakikalık bir fabrika turu sonrası imalat müdürü tüm sorularımızı da içtenlikle cevapladı.Özellikle ekmeklere katılan katkı maddeleri ile ilgili sorumu da beni ve diğer arkadaşları tatmin edecek şekilde cevapladı.Genel prosedür olarak Sağlık Bakanlığı size birtakım şeyleri şart koşuyormuş.Mesela eğer yaptığınız ekmek çok tahıllı ekmek ise içindekiler kısmında kullanılan mamuller dışında onların içinde varolan vitaminlerin de yazılmasını şart koşuyormuş.


Benim için hem keyifli hem de çok tatmin edici bir gezinti idi.Zaten evimizde güvenerek kullandığımız ekmeğimizin nasıl üretildiğini de gözümle gördükten sonra içim rahat etti.


Siz yine de ''Ben ona buna güvenmem,ekmeğimi kendi elimle kendi evimde yaparım'' diyorsanız ona da sonsuz saygım var.Ama dışardan ekmek almanız gerektiğinde nerden almanız gerektiğini de iyi bilin.Bu bir reklam yazısı değildir,sadece beğendiğim bir ürünü tavsiyedir.Lütfen bu şekilde dikkate alınız.

Not:Blogger Sofrası ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve dahil olmak isterseniz lütfen burdan buyrun

23 Aralık 2008 Salı

Balkabağı Tatlısı-2


Henüz birkaç gün evvel balkabağı tatlısı tarifi vermiş olsam da bir de bu şeklini paylaşayım istedim.Aslında benim tercihim önceden verdiğim tarif ama bu şekilde daha hafif ve az kalorili olduğu da bir gerçek.
Fakat krem şantili pasta görünümlü balkabağı bizim evde daha fazla rağbet gördü açıkcası.Herkesin bildiği klasik hali biraz garip kaldı mutfakta günlerce yapayalnız.
Malzemeler:
1 kg balkabağı
göz kararı toz şeker
ceviz-fıstık
Yapılışı:
1.Önce ayıklanıp doğranmış kabakları yıkayıp tencereye aldım.
2.Üzerine göz kararı bir ölçüde şekerini ekledim(ben bu tarz tatlıları fazla şekerli sevmediğimden üzerini azıcık örtecek kadar şeker benim ölçümdür)
3.Kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirdim ( fazla yumuşak da değil,biraz diri olması daha çok hoşuma gidiyor)
4.Biraz soğuyunca servis tabağına alıp üzerini ceviz ve fıstıkla süsleyip servis yaptım.
Af,yet olsun.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Sebzeli Tarhana Çorbası



Bu sabah kalkar kalkmaz içimden şöyle sıcacık bir çorba yapmak geldi.Hem 2 gündür uykusuzluk sebebiyle iştahı pek yerinde olmayan küçük adama iyi gelir hem de onunla cebelleşen ana-babasını rahatlatır diye düşündüm.Söylemesi ayıptır bizim küçük adam 2 gecedir gecenin saat 01:00inde uyanıp sabahın ilk ışıklarına kadar ne kendi uyuyor ne de bizi uyutuyor (bu satırlar yazıldığı sırada da fosur fosur uyuyor ne hikmetse).

Çoğu çocuğun aksine çorbalarla pek arası yok.Sadece yoğurtlu çorbalar ve tarhana çorbasına itiraz etmiyor.Onun dışında sebzeli çorbaları ancak gizleyerek saklayarak veriyorum.Sebzeleri de yine çoğu çocuğun aksine bizim yediğimiz şekliyle yemeyi daha çok seviyor.

Ben de bu sabah havanın soğuk olmasını fırsat bilerek şöyle içimizi ısıtacak tarhana yapayım diye karar verdim.Ama bu defa farklı olsun diyerek içine sebzeleri de kattım,bol vitaminli sebzeli tarhana çorbam oldu.


Malzemeler

3 çorba kaşığı kuru tarhana

1 bardak su (tarhanayı eritmek için)

1-2 brokoli çiçeği

1-2 karnabahar çiçeği

1 havuç

biraz domates rendesi

tuz,nane


Yapılışı:

1. Önce tarhanayı 1 bardak su ile erimesi için geniş bir kaseye aldım

2. Bu arada brokoli,karnabahar ve havucu yıkayıp 2 bardak kadar suda iyice haşladım

3. Tencereye domates rendesini koyup 3 dk kadar pişirdim.

4. Domatesler yumuşayınca içine 1 bardak kadar soğuk su ekleyip tarhanayı yavaş yavaş kattım topaklanmaması için sürekli karıştırarak.

5. Haşlanmış sebzelerin de suyunu ekleyip çorba kaynayana kadar karıştırmaya devam ettim

6. Sebzeleri de ekleyip bir taşım daha kaynattım

7. Tüm çorbayı blenderdan geçirdim ( işte olayın gizli saklı kısmı burası!)

8. Tuzunu ve nanesini ekledim


Sıcak sıcak servis yapın,afiyet olsun.


Bu arada tarhanamı kuzenim Hande'nin kayınvalidesi kendi elleriyle yapıp taa Bursa'dan yollamış. Misler gibi yapmış,onun da ellerine emeğine sağlık. Ben hiçbir şekilde hazır tarhana kullanmıyorum, çevremizde bildiğimiz kişilerden almaya çalışıyorum. Geçen yaz Assos'da köylü bir teyzeden aldığım tarhana da kesinlikle tanımadığım kişilerden almamam gerektiğini bana bir kere daha hatırlatmıştı zaten.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Elma Tepesi Keki




Daha önceden de bahsettiğim gibi bir yemek grubuna üyeyim, çok güzel tarifler paylaşıyoruz. Bu kek de yine grupta oldukça sükse yapan bir tarifti. Grubun moderatörü Sevgili Figen de blogunda yayınlayınca çok ilgimi çekti. Klasik kek tarifime bir ihanet daha yaptım ama iyi de yapmışım. Bildiğimiz keklerden farklı bir kere bu kek, adı bile farklı: Elma tepesi keki. Üzeri çıtır çıtır bir tabaka,içi sanki ıslak kek ya da brownie gibi yumuşacık.

Bir hafta içinde tam 2 defa yaptım eşimin de çok severek yediğini görünce. Görüntü gerçekten yanıltıcı olabilir, biraz garip görünüyor kabul ama tadına bakanlar lezzetine bayıldı. Evin küçük elma canavarı bile çok sevdi.


Malzemeler


A Malzemeler:

2 bardak şeker (ilk seferde bana biraz tatlı geldiği için ikinci yapışımda şekeri 1.5 bardak kullandım)

1/2 bardak sıvıyağ

2 yumurta

4 bardak ufak ufak küp şeklinde doğranmış ekşi elma


B Malzemeler:

2 bardak un

1 tutam tuz

2 tatlı kaşığı tarçın

2 tatlı kaşığı karbonat

1 tatlı kaşığı muskat (bu arada eklemeyi unutmuşum, ben henüz muskatla tanışmadığım için kullanmadım ama Mısır Çarşısını ilk ziyaretimde mutlaka alıcam)


Yapılışı:

1. Önce fırınınızı 170 derecede ısıtın

2. A malzemelerini elmalar hariç karıştırın

3. B malzemelerini de başka bir kapta karıştırın

4. Tümünü birbirine katın,elmaları da ekleyip güzelce karıştırın.

5. Yağlanmış dikdörtgen fırın kabına dökün.

6. Önceden ısıtılmış fırında 1 saat pişirin





Not: Karışım bildiğimiz kekler gibi akışkan bir karışım olmuyor, fırın kabına spatula ile yaymanız gerekebilir. Gözünüz korkmasın,sonuç harika oluyor. Büyük adamın tercihi üzerinde dondurma ile, benim tercihim yanında sıcacık bir fincan kahve ile.




Tarifin asıl sahibi Fethiye'ye ve tarifi tekrar hatırlattığı için Figen'e teşekkürler. Evimizin yıllardır asla değişmeyen kek tarifidir bu. Ne zaman biraz fazla elmamız olsa hemen aklıma gelen ilk kek. Hatta bu akşam hemen tekrar yapayım.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Balkabağı Tatlısı


Balkabağı aslında benim pek sevmediğim bir sebze. Ama faydalı olduğunu bildiğimden en azından yılda birkaç defa yapmaya çalışıyorum. Herkesin bildiği klasik haliyle yapmaktansa biraz daha süslü püslü yaparsam belki daha çok hoşuma gider diye düşündüm. Aynen de öyle oldu.


Malzemeler
1 kilo balkabağı
2-3 su bardağı toz şeker
10-15 adet petibör bisküvi
1 paket krem şanti
1 bardak süt
üzeri için fındık,ceviz ya da fıstık

Yapılışı:
1. Temizlenip yıkanmış balkabaklarını tencereye alıp üzerini geçecek kadar toz şeker ekleyin.(ben çok şekerli sevmediğimden az koydum,herkes kendi ağız tadına göre kullanabilir)
2. Ocağın altını açın ve kabaklar iyice yumuşayıncaya kadar pişirin.
3. Pişen kabakları ayrı bir kaba alıp pütür kalmayana kadar ezin.Kalan şerbeti kenara ayırın.
4. Dikdörtgen bir borcama ezilmiş kabağın yarısını dökün ve güzelce yayın.
5. Üzerine yanyana petibörleri sıralayın ve şerbeti azar azar üzerlerine dökün
6. Bisküvilerin üzerine de kalan kabağı yayın.Ilındıktan sonra buzdolabına kaldırın.
7. Krem şantiyi hazırlayın,buzdolabında soğumuş kabak tatlısının üzerine krem şantiyi yayın
8. Buzdolabından beklettikten sonra dilimleyip üzerlerini dilediğiniz gibi süsleyin ve soğuk servis yapın.

Afiyet olsun.
Balkabağını sevmeyen ben, dün yine 2 koca paket aldım. Bakalım onlarla neler yapacağım?

11 Aralık 2008 Perşembe

Bana Ekmeğini Söyle





Yaklaşık 1 ay kadar önce ''Uno Blogger Sofrasına davetlisiniz'' diye bir e-mail aldım.Önce ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım ama UNO'dan bana açıklayıcı cevap gelene kadar da ben başka planlar yapmıştım.Dolayısıyla ilk Blogger buluşmasına üzülerek gidemedim.Fakat onlar o kadar ince düşünmüşler ki benim için ayırdıkları hediye paketini geçen hafta elime ulaştırdılar.

Zaten çok severek tükettiğimiz Çok Tahıllı ekmeğin yanında daha evvelden denemediğim 2 farklı ekmek daha göndermişler:Dünyadan Rus Çavdarlı ve Alman Esmer Ekmeği.


Son yıllarda herkes ekmeğini evde yapar oldu,ekmek fırınlarını görünce hak vermemek de mümkün değil.Ben de çoğu defalar niyetlendim alayım evde misler gibi çeşit çeşit yapayım dedim ama hep erteledim.Fakat şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki şimdiye kadar denediğim tüm UNO çeşitlerinden çok memnun kaldım ben.


El değmeden poşetlendiğini bilmenin de gönül rahatlığıyla tüketiyoruz.Zaten önümüzdeki haftalarda da 2.buluşmayı UNO fabrikasında yapacaklar.Henüz kendilerinden davet mailini almadım ancak davet edildiğim taktirde orda olmayı ve gözlerimle ekmeklerimin nasıl hazırlandığını görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.Eğer gidersem de burdan herkesle paylaşacağım izlenimlerimi.







Ben bayram tatili boyunca her sabah kahvaltıda ekmeklerimizle farklı lezzetler denedim.Yukardaki yeşil zeytinli,domatesli ve kaşarlı tostu kendim için hazırladım benim favori ekmeğim UNO Çok Tahıllı ile.



Hastalık süresince ağzına tek lokma koymayan pizza canavarı minik adam için bu minik ekmek pizzaları yaptım.Yine Çok Tahıllı kullandım ve severek de yedi.Rendelediğim domateslerle ekmekleri biraz ıslattım fırında kurumasın yumuşacık olsun diye.Üzerine minik minik yeşil zeytin,sosis,sucuk,domates koydum ve rendelenmiş kaşarla fırına verdim.Kaşarla eridiğinde minik adamın minik ekmek pizzaları hazırdı. Bu peynirli yumurtalı maydanozlu ekmekleri de Rus Çavdar Ekmeği ile büyük adam için yaptım. Ufaladığım beyaz peyniri 1 yumurta ile çırpıp içine maydanoz doğradım. Ekmeklerin üzerlerine sürüp fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirdim.
Alman Esmer ekmeğine gelince tereyağ ve reçelle harika oluyor. Bizim evde herkesin ekmeği belli oldu, siz de mutlaka deneyin kendinize uygun olanı bulacağınıza eminim.
UNO Blogger Sofrası ile daha detaylı bilgi almak ve üye olmak için lütfen burdan buyrun.

4 Aralık 2008 Perşembe

Çikolatalı Truff

Uzun bir ara verdim mecburiyetten. Evin küçük adamı Tuğra'nın 2 aydır boğuştuğu bronşit tekrar nüksetti. Bu defa biraz fazla yıprattı onu, dolayısıyla da bizi. Nazlanmalar, ağlamalar, yemek krizleri, mızmızlanmalar derken bana ekran başına geçme imkanı bırakmadı.

Zaten paylaşacak yeni bir tarif  deneyecek vaktim de olmadı bu arada. Anne olanlar bilirler, çocuğunuz eğer hastaysa ve hiçbir şey yemiyorsa sizin de canınız ne yemek yemek ister ne de mutfağa girip yemek yapmak.


Önümüz bayram olduğu için ben de bu truflları tekrar hatırlatmak istedim. Geçen Şeker Bayramında annemlere ve kayınvalidemlere götürmüştüm. Herkes tarafından da çok beğenilmişti. Eğer sizler de bu bayram sevdiklerinize bu trufflardan yapıp şık bir tabak içinde götürmek isterseniz tarif BURADA.


Ben üstte fotoğrafta gördüğünüz şekilde jelatin ve kurdelayla süsleyip götürmüştüm. Süslü çikolata kutuları ya da hoşunuza giden herhangi bir şekilde de olabilir. İşte benden bu kadar, sizler de fikirlerinizi söyleyin bakalım daha neler yapılabilir bayramlarda büyüklerimize götürmek için.

30 Kasım 2008 Pazar

Sodalı Poğaça

Geçen hafta kahvaltı için yaptığım bu poğacalar masadaki herkes tarafından çok beğenildi. Tarif bir süredir üyesi olduğum yemekbiz grubundan. Gruptaki yazışmalarda mayalı olduğu halde hiç bayatlamayan enfes bir poğaca olduğunu görünce dayanamadım ve yaptım. Sonuç gerçekten başarılı. Ben pek mayalı şeyler yapmayı sevmiyorum,malum biraz bekleyince sertleşip lezzetini yitiriyor ama bunlar hiç de öyle değilmiş.

Ben bir kısmını fındık ezmeli,bir kısmını da nutellalı yaptım. İç malzemeyi dileyen dilediği gibi kullanabilir.

Malzemeler:
1 küp yaş maya (ben kuru instant maya kullandım 1 paket)
1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvıyağ
tuz
1 şişe soda
2 yemek kaşığı şeker
alabildiği kadar un
1 yumurta sarısı üzeri için

Yapılışı:
1. Tüm malzemeleri karıştırıp,yumuşak bir hamur olana kadar yoğurun
2. Üzerini temiz bir bezle kapatıp hamuru 40-45 dk.dinlendirin.
3. Hamurdan ufak parçalr alarak içine dilediğiniz iç malzemeyi koyup elinizle yuvarlayın.
4. 15-20 dk kadar da tepside dinlendirin.
5. Üzerine yumurta sarısı sürüp 170 derece fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin.

Not: İç malzemeyi tuzlu kullanacaksanız üzerlerine susam ya da çörekotu eklemeyi unutmayın.

Afiyet olsun.

28 Kasım 2008 Cuma

Yeni Hobim Takı Tasarım


Yaklaşık 1 aydır  takı tasarım kursuna gidiyorum. Haftada 1 gün. Bir gün muhtarlıktaki bir işimi hallederken tesadüfen yanındaki binada da belediyenin ücretsiz kursları olduğunu öğrendim. Hemen yıllardır aklımda olan takı kursu var mı diye sormak için girdim ve giriş o giriş. İnanın vakti olanlar için o kadar güzel ve faydalı kurslar var ki evde boş oturanlara burdan duyurulur. Keşke daha çok vaktim olsa da başka şeylerle de ilgilenebilsem.


Şimdilik çok basit modelleri çalışıyoruz ama gerçekten çok keyifli bir uğraş boncuk.



bu küpeler küçük adamın oyun grubundaki 3 öğretmeni için yapıldı
bu incili kolye yaptığım ilk kolye, elbette kendime

bu pembe incileri kayınvalidem vermişti değerlendireyim diye.Ben de eşimin kızkardeşi  Nağme'ye bu takımı yaptım




İşte ilk şaheserlerim bunlar. Bayan Baykuşum tekrar teşekkürler ederim o yağmurlu günde bu acemi boncukçuyla Eminönü'de dolandığın ve tüm malzemelerimi seçtiğin için. Bir de sorum var,benden boncukçu olur mu hocam???

25 Kasım 2008 Salı

Milföylü Sosisli Lolipoplar




Geçtiğimiz Pazar sabahı kahvaltıya kayınvalidemler ve eşimin kızkardeşi davetliydi. Ben küçük adam doğduğundan beri akşam yemeğinden ziyade kahvaltıda misafir ağırlamayı daha çok seviyorum. Hem çocukla uğraşıp hem yemek yapmak oldukça zor oluyor; hem de akşam uykusu erken geldiğinden belli bir saatten sonra yemeğin de benim için keyfi kaçıyor. Sabah kahvaltısını da oldum olası çok sevdiğim için uzun saatler masa başında oturmanın tadına doyum olmuyor.




Bu pazar da ailecek keyifli bir kahvaltı yaptık. Kahvaltılıkların yanısıra mayalı hamurdan bayatlamayan sodalı poğaca yaptım sabah erkenden kalkıp (tarifi yakında). Bir de küçük beyin ilgisini çekeceği garanti edilen milföylü sosisli börekçikler. Bu  tarif de bir süredir üye olduğum yemekbiz grubundaki arkadaşlarıma ait. Her biri çocuklarının büyük bir iştahla yediğini söyleyince denemeden edemedim. Gerçekten de denildiği kadar varmış, daha misafirlerim gelmeden küçük bey gitti geldi birkaç taneyi mideye indirdi bile.



Hem yapımı kolay hem de bu kadar sevilince ben de paylaşayım istedim. Özellikle çocuklu davetlerde, çocuk doğumgünlerinde çok tercih edilen bir ikram olduğu da aldığım bilgiler arasında. Burdan da annelere duyurulur.

Yukardaki fotoğraftan aslında nasıl yapıldığı net anlaşılıyor sanırım ama yine de tarifi vereyim.

Malzemeler:

2 adet milföy

2 adet sosis (benim dondurucuda minik sosisler olduğu için milföyleri ikiye bölüp yaptım)

tahta çubuklar


Yapılışı :

1. Dondurucudan çıkarılan milföyler iyice yumuşayana kadar beklenir.

2. Sosisler bir kenara konup boydan boya sarılır.

3. Tam kapadığınız yerden tahta çubuklar milföye aralıklarla batırılır (ben fotoğrafta da görüldüğü gibi yarım milföye 4 adet çubuk batırmışım, demek ki bir milföye 8 adet kadar yeterli)

4. Çubukların arasından bıçakla kesin, yağlanmış tepsiye dizin.

5. 180 derece fırında kızarana kadar pişirin. Sıcak servis yapın.




21 Kasım 2008 Cuma

Kestane Unlu Kek

Blog yazmaya başladığımdan beri hep yaptığım klasik kek tarifime de ihanet eder oldum. Hem değişik lezzetler denemek için hem de sürekli kendimi tekrar etmemek için arada keşifler yapıyorum.

Bir ay kadar önce elimde Lezzet Dergisi oturmuş karıştırırken farkettim Kafkas'ın Kestane Unu diye yeni bir ürün çıkardığını. Tesadüf bu ya eşim de o gün Bursa'daydı ve hemen telefon edip kestane unu sipariş ettim.




Akşama enfes kestane şekerlerimle beraber kestane unum da elimdeydi. Geçen gün
 '' artık vaktin geldi'' diyerek kutuyu elime aldım ve üzerindeki iki tariften birini seçtim. Diğer tarif kestane unlu kurabiye, ben tercihimi kekten yana kullandım. Ayrıca kutu üzerinde tarifi yok ama Lezzet Dergisi'de bir de ekmek tarifi vardı ki kısmetse ona da sıra gelecek.

Malzemeler:
1 su bardağı kestane unu
1/2 su bardağı zeytinyağı
1/4 su bardağı fındık
yarım çay kaşığı kabartma tozu
yarım çay kaşığı karbonat (ben karbonat kullanmadım,onun yerine kabartma tozunu tam paket kullandım)
yarım çay kaşığı tuz
3 adet yumurta
1/2 su bardağı bal (  göz kararı şeker ekledim bal yerine )
1/4 su bardağı şeker

Yapılışı:
1. Fındıkları fırında 20-25 dakika kavurun e irice kırın
2. Kestane unu,kabartma tozu,karbonat ve tuzu fındıklara ekleyip karıştırın.
3. Başka bir kapta yumurtaları,sıvıyağ,bal ve şekerle çırpın
4. Un karışımını bu karışıma ekleyin.
5. Tüm karışımı yağlanmış kalıba dökün ve 180 derece fırında 30 dakika pişirin.
6. Üzerini isteğe göre pudra şekeri,krem şanti veya fındık ile süsleyin.

Afiyet olsun.

Şu ana kadar yediğim en leziz keklerden biri oldu, diyebilirim rahatlıkla bu kek için. Kendinden puf puf bir yapısı var. Bizim evde büyük keyif alınarak yendi.


Not: Kutu üzerinde yazdığına göre kestane unu gluten içermediğinden buğday unuyla yapılan kek vb.ürünlere göre daha az kabarma olur. Ben bu yüzden ufak dikdörtgen bir kalıp kullandım. Fotoğraflardan da görüldüğü gibi çok az kabaran bir kek oluyor ama denemeye değer.

Kestane unuyla ilgili daha detaylı bilgi için tıklayın lütfen.

19 Kasım 2008 Çarşamba

Pırasalı Havuçlu Börek

Hiç sevmediğim bir sebze varsa o da pırasadır. Yıllardır hiç ağzıma sürmediğim pırasayı evlendikten sonra eşim çok sevdiğinden arada yapıyorum. Ayrıca küçük adam da tanışsın istiyorum tüm sebzelerle. Şükürler olsun ki sebze-meyve yedirme konusunda hiç problem yaşamadım Tuğra'ya. Genellikle pek sevilmeyen enginar, kereviz,brokoli gibi sebzeler de dahil olmak üzere her türlü sebzeyi mutlaka yoğurt eşliğinde yedirebiliyorum. Bu aralar biraz iştahsız döneminde o yüzden meyvelerle takviye ediyoruz açığı.

Pırasalı havuçlu börek de benim gibi pırasadan pek hoşlanmayanların bile hoşuna gidecek bir lezzet.

Malzemeler:
4 yufka
1 kg pırasa
1/2 kilo havuç
soya sosu
2 bardak yoğurt
2 yumurta
galeta unu
zeytinyağı

Yapılışı:
1. Önce böreğin iç malzemesini hazırlıyoruz. Pırasaları yıkayıp temizledikten sonra ince ince doğrayın.
2. Az yağlı bir tavada soteleyin. İçine rendelenmiş havuçları da katın sotelemeye devam edin.
3. Tüm malzeme iyice yumuşadıktan sonra içine soya sosunu ekleyin( göz kararı ekledim ben, arzuya göre ekleyebilirsiniz)
4. Ocağın altını kapatıp oda ısısına gelmesi için bekletin.
5. Ayrı bir kapta 2 bardak yoğurt,1 yumurta,biraz zeytinyağı ve suyu iyice karıştırın.
6. Yufkaların her birini eşit şekilde 16 parçaya ayırın.
7. Tıpkı sigara böreği sarar gibi bir parça yufkayı alın. Yoğurtlu harçtan üzerine bir fırça yardımı ile sürüp ikinci yufkayı da üzerine serin.
8. İkinci kat yufkayı da yoğurtlu harçla ıslatıp pırasalı içten koyup aynen sigara böreği gibi ama çok sıkı olmayacak şekilde sarın.
9.Fırını 180 derecede ısıtın ve tepsiye fırın kağıdı serin.
10. Bir tabakta 1 yumurtayı iyice çırpın. Başka bir tabağa da galeta unu koyun
11. Börekleri önce yumurtaya sonra galeta ununa bulayıp tepsiye dizin.
12. Börekler iyice kızarana kadar pişirin. Sıcak servis yapın.

Not: Vakit sıkıntınız olmadığında bolca sarıp pişirmeden dondurucuya atabilirsiniz. Acil durumlarda gerçekten kurtarıcı oluyor. Ayrıca yufkalarınızı keserken normal bıçak yerine pizza bıçağı ile keserseniz hem daha düzgün hem de eşit parçalar kesebilirsiniz.


15 Kasım 2008 Cumartesi

Bekledim de Gelmedin

Ne zamandır aklımdaydı aslında, Kadıköy'e inilince yapılması gerekenler bir kenara bırakılıp gidip bulunacak o buram buram koku saçan mekan, aynen beni cezbeden o yazıda anlatıldığı gibi o asma kata çıkılıp kahvenin tadına varılacaktı.




Bugün evin küçük ve büyük adamını başbaşa parka gönderip Kadıköy'e attım kendimi. Yapmam gereken bir yığın şey, uğramam gereken bir sürü yer varken ben haldır haldır Fazıl Bey'in Türk Kahvesi'ni aradım. Daha önceden nedense gözüme ilişmemişti. O kadar minik bir dükkana sıkıştırılmış ki, ama o tüm sokağa taşmış kokusunu duymamış olduğuma hayıflandım doğrusu. Sevgili Zeren'in
bu yazısından öylesine etkilenmişim ki hep aklımdaydı uğrayıp bir orta kahve içmek.

Daha dükkana girer girmez hiç düşünmeden kendimi daracık ahşap merdivenlerden çıkılan o üst kata atıverdim. Alt kata inat bomboştu sanki bu havayı rahat rahat soluyayım diye bana ayrılmıştı tüm masalar. Oturur oturmaz da -Zeren'in kulaklarını çınlatarak- fondan Zeki Müren ''Mihrabım Diyerek'' dinler buldum kendimi. Öylesine mekana uygun müzik, öylesine insanı içine çeken bir mekan ki...

Duvardaki fotoğraflara bakarken Cumhuriyetle yaşıt bu küçük dükkanı bundan sonra sık sık ziyaret edeceğimi hissettim. Semtin o yorucu ve insanı tüketen gürültüsünden, karmaşasından sıyrılmış kuytu bir köşe burası. Geç de olsa keşfedilmiş.
Bu arada gözlerim de sürekli bir masada kitabına gömülmüş o kızı aradı, olur ya şans bizi orada karşılaştırır diye. Bu defa olmadı belki bir sonraki sefere kim bilir???


13 Kasım 2008 Perşembe

Likör Olamayan Vişnelerim ve Vişneli Muffin

Yaz sonuydu neredeyse Sevgili Uçan Martı'nın Ev yapımı vişne likörü tarifini gördüğümde.Çok hoşuma gitmişti acaba becerebilir miyim düşüncesiyle denemek için hemen 1/2 kilo almıştım aynı gün pazardan.Hiç vakit kaybetmeden de aynen anlattığı gibi yapıverdim ve balkona yazın son güneşlerinin altına bıraktım kavanozumu.

Uzunca bir süre orada misafirim oldu 2 ay kadar.1 ay sonunda içine karanfiller ve çubuk tarçınları atıldı,1 ay da onlarla beraber güneşlendi.Gelin görün ki 2 ayın sonunda ben kıyamadım içine alkol katmaya.Evin küçük adamı da bu muhteşem lezzetten tadabilsin diye bu seferlik alkol katmadım.Sulandırıp içiyoruz.Hatta geçenlerde verdiğim
Islak kekimin sosunda da bundan kullandım.



Kalan vişneleri de çekirdeklerinden ayırıp yine keklerde muffinlerde kullanırım diye buzdolabına koymuştum.
Bu yıl vişnelerim likör olamadı ama önümüzdeki yıl vişneyi ilk gördüğümde kilolarca alıp taa yaz başından koyacağım güneşin altına.Tarçının ve karanfilin verdiği o muazzam lezzet emin olun ki hazır satılanlarla kıyaslanamayacak kadar güzel.Bu tarif için Gülden'e tekrar tekrar teşekkür ederim,likör tarifini isterseniz buyrun
burdan.


VİŞNELİ MUFFİN




Ben eğer yeni bişeyler deneyeceksem mutlaka ziyaret ettiğim birkaç sayfadan biri de Burçin'in Denemeleri.Şimdiye kadar ordan görüp denediğim her tarif eşsiz oldu.Yukardaki vişneleri de çok bekletmeden kullanayım diye düşünürken yine Burçin'deki muffin tarifi karar vermemi oldukça kolaylaştırdı.Eğer siz de vişne ile çikolata ikilisine dayanamam diyorsanız hiç tereddütsüz girin mutfağa ve bunları yapın.Bugün 3. günü olmasına rağmen hala puf puf ve çikolata tadını sonuna kadar alıyorsunuz.Tarifin aslı burada ama ben sayfamda da bulunsun diyerek tekrar yazıyorum.


Malzemeler:

50 gr tereyağı

1/2 su bardağı sıvıyağ

200 gr bitter çikolata ( gece geç saatte evde sadece 180 gr vardı onu kullandım)

2 tatlı kaşığı granül kahve

4 yumurta

1 su bardağı şeker

2 su bardağı un (ben unu da yaklaşık 1,5 su bardağı kullandım,tam da kıvamında oldu)

1/2 paket kabartma tozu

vanilya

1 çimdik tuz

2 yemek kaşığı kakao
1 su bardağı çekirdekleri çıkartılmış vişne

Yapılışı:

1.Fırını 180 dereceye ayarlayın

2.Tereyağı,çikolata,sıvıyağı,kahveyi benmari usulü eritin.

3.Diğer tarafta kuru malzemeleri eleyin.

4.Yumurtaları şekerle çırpın.

5.Benmari usulü erimiş çikolata ile yumurtalı karışımı mikserle yaklaşık 30 sn çırpın.

6.Elenmiş kuru malzemeyi de içine katıp kısa süre mikserle karıştırın.

7.Bu arada muffin kalıbınızı yağlayın ya da kağıt kalıplarınızı içine yerleştirin.

8.Karışımdan muffin kalıplarının yarısı dolacak şekilde paylaştırın.

9.Üzerlerine 3-4 adet vişneyi koyup elinizle hamurun içine doğru bastırırak yerleştirin.

10.Önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 20 dk pişirin.Süre sonunda kürdanla pişip pişmediğini kontrol edin.
Sonra da sıcak çayınızın ya da köpüklü kahvenizin yanında afiyetle yiyin.

11 Kasım 2008 Salı

Küçük Adamdan Haber Var ve Kerevizli Patates Çorbası

Uzunca zamandır evin küçük adamından pek bahsetmiyordum.Merak edip soranlar için biraz bahsedeyim bari.Küçük adam yaklaşık 3 aydır oyun grubuna gidiyor haftada 3 gün toplam 10 saat kadar.Artık koca bir adam bile oldu denilebilir.Her ay sonunda yuvada yaptığı çalışmalardan örnekler veriyor öğretmenleri,inanılmaz bir duygubüyümüş de okullu olmuş diye içten içe gurur duyuyor insan,eve getirip buzdolabımızın üzerine asıyoruz.Sonra da anı kutumuza(ilk emzik,ilk oyuncak vs.şeyler var içinde) kaldırıyoruz.

Dedim ya koca adam oldu diye,biz de artık yalancı emzikten kurtulmanın tam zamanıdır dedik ve kendi elleriyle çöpe attırdık emziği haftasonu.3 gündür evde ağlama krizleri eşliğinde uyku sorunları yaşıyoruz,sadece uyurken istediği emziği olmayınca ''meme meme'' diye ağlanıp duruyor.Çocuk büyütmenin her aşaması farklı bir tecrübe oluyor,ihtiyacımız olan tek şey sabır ve sonsuz özveri.İşte küçük adam cephesi böyle.



Kerevizli patates çorbası da yine emziği bırakmış dertli küçük adama yapıldı.Çok severek yedi ama emziğini hala unutamadı.Tarif anne adayı arkadaşım Tadına Doyamadım Dilek'e ait.Blogunda görür görmez buzdolabında tek kalmış kerevizden hemen yaptım.Ben tarifi aklımda kaldığı şekliyle yaptım.Dilek'in tarifi burada.





Malzemeler:

1 adet kereviz

3 adet patates

1 adet soğan

3 bardak et suyu ya da su

3-4 diş sarımsak

nane

1/2 limonun suyu








Yapılışı:



1.Soğanı yemeklik doğrayın ve az zeytinyağında soteleyin.

2.Patatesleri iri iri kesip soğana ekleyin.

3.Kerevizi de aynı şekilde iri kesip tencereye ekleyin ve tümünü biraz kavurun

4.Et suyunu katın,sarımsakları da ekleyip kerevizler iyice yumuşayıncaya kadar pişirin

5.Blenderdan geçirin,içine naneyi ve limon suyunu da katıp sıcak servis yapın.


Çocuklarına kereviz gibi genelde zor yedirilebilen sebzeleri yediremeyen annelere de tavsiye edilir.Gerçi bizim sebze yedirme gibi bir sorunumuz hiç yok ama yine de değişik bir alternatif oldu.En az Tuğra kadar ben de severek yedim.

8 Kasım 2008 Cumartesi

Minci Tava

Başlığı görenlerin ''bu da nedir acaba?'' dediğini duyar gibi oldum.Karadenizli hatta Rize'li olanlar mutlaka duymuşlardır.Minci Karadeniz'de çoğunlukla da Rize civarında yapılan bir çeşit peynir.Görünümü biraz lor,çökelek gibi.Bizim evin büyük adamı minciyi çok sevdiğinden yazın gittiğimizde bolca alıp derin dondurucuya koymuştuk.Küçük küçük porsiyonlar halinde çıkarıp birkaç gün buzdolabında çürütmek gerekiyor önce bu peyniri lezzeti o zaman daha güzel oluyor.
Daha önceden tatil yazımda bahsetmişim minciden ama öyle geçiştirilsin istemedim ve ayrıca tanıtmak istedim.






Her yörenin kendine has çok çeşitli peynirleri var,benim gibi peynir seviyorsanız her gittiğinizden yerden önce peynir alırsınız eminim.İzmir'in,Kars'ın,Sivas'ın,Trabzon'un peynirleri hepsi ayrı güzel bence.Ama minci biraz farklı şekilde tüketiliyor en azından benim gördüğüm kadarıyla.






Bolca tereyağını tavada iyice erittikten sonra içine minciyi ekleyip güzelce eritiyorsunuz.Dileyen içine biraz su katıyor ya da hiçbir şey.Ben daha çok sütlü yapmayı tercih ediyorum.Eğer kıvamı çok koyu ise çok az süt ile açıyorum.Güzelce eridikten sonra da yukardaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi ekmeği içine bana bana yeniyor.
Eğer evde var ise mutlaka haftasonu kahvaltılarının baş konuğu oluyor minci tava.Olur da yöresel ürünler satan yerlerde rastlarsanız mutlaka biraz alıp deneyin derim ben.Yumurta sevenler içine yumurta da kırabilir ya da kuymak yaparken tel peynir yerine minci kullanabilir.Kuymak tarifi için buraya bakabilirsiniz.
Bu da mincinin pişmeden önceki hali.Hiç pişirmeden bu şekliyle bile çok lezzetli bir peynir.Bizim yarın sabah kahvaltımızda yerini alacak muhtemelen.Merak edenler buyrun gelin ekmeklerinizi banmaya.

7 Kasım 2008 Cuma

Meksika Fasulyeli Patates Salatası






Meksika fasulyesiyle yine takip ettiğim bloglardan birinde Pelin sayesinde tanıştım birkaç ay önce.Markette de görür görmez alıp ilk fırsatta kullandım.


Ben bu salatayı Ness Amerika'dan döndüğünde ''Hoşgeldin'' yemeği için yapmıştım.1 ay oldu herhalde unutmuşum fotoğrafları.Bugün Aslı'nın da Meksika fasulyesi salatası yaptığını görünce haydi bakalım dedim kendi kendime.
Tarif Pelin'in yaptığı ile birebir aynı değil kendimce değiştirdim.



Malzemeler:
1 kilo patates
taze soğan
maydanoz
kimyon
1 kutu konserve Meksika fasulyesi
tuz
limon
zeytinyağı

Yapılışı:

1.Önce patatesleri haşlayın ve kabuklarını soyun.
2.Derin bir kabın içine küp küp doğrayıp sıcakken üzerine biraz zeytinyağı gezdirin ki içine çeksin daha leziz olsun.
3.İçine ufak ufak doğranmış maydanoz ve taze soğanları da ekleyin.
4.Konserve fasulyenin suyunu süzüp patateslere ekleyin.
5.Tüm malzemeyi güzelce karıştırın
6.Ayrı bir yerde limon suyu,tuz,kimyon,zeytinyağı karıştırın ve patatesin üzerine dökün.
7.Güzelce karıştırıp servis tabağına alın.
Afiyet ve muhabbetle yiyin.



Ness'in gelişi şerefine tüm aile annemlerdeydik ve herkes bişeyler yapıp getirmişti.




Ben Ness'in özel isteği üzerine Kalpli Pasta'mı yaptım ama bu defa üzerini farklı süsledim.




Totoş elmalı kek yapmıştı.Tarifi burada



Adadül peynirli poğaçalar yapmıştı sıcacık misler gibi.



Bu da Serpil Yengemin kakaolu keki.Böyle muhabbetle hazırlanan sofralarda da saatlerce keyifle oturulup sıcacık çaylar yudumlanıyor.Bizim ailede gelenektir zaten masadan hemen kalkılmaz,masanın hakkı tam anlamıyla verilir,o tabaklar tekrar tekrar dolar boşalır.Kalabalık aile olmak,hüznü mutluluğu,sevinci,neşeyi hep birlikte paylaşmak güzel şey.Küçük adam da hem anne hem de baba tarafından kalabalık kocaman bir ailenin bir ferdi olmaktan çok mutlu.