30 Mayıs 2008 Cuma

Partal Kurabiye ve 2 yaş Sendromu

Sayfamı daha sık güncelleyeceğim dedim fakat mümkün olmadı maalesef.Tarifler birikti tabii.Önümüzdeki hafta tatile gidiyoruz kısmetse,onun hazırlıkları falan pek vakit kalmıyor bloga açıkcası.Bir de bu aralar Tuğra Bey 2 yaş sendromu yaşıyor ayıptır söylemesi şaşırdım kaldım.Daha önceden hiç bilmediği şeyler yapar oldu,birşeyleri tutturmalar,olmayınca kendini yere atmalar,sinirlenip kafayı oraya buraya vurmalar.Sanki hiç başımıza gelmeyecekmiş gibi okuduğumuz şeyler sonunda geldi bizi de buldu.Sabırlı biri de pek değilim ama bu işin de tek çıkar yolu sabrı korumak ve asla üstüne gitmeden işleri yoluna koymak.Bakalım hayırlısı belki bu tatil küçük beyin sendromuna iyi gelir ya da bizi geçen yıl yaptığı gibi deli eder tatilde.Gidip göreceğiz.










Bugünkü tarifim çok sevdiğim bir kurabiye tarifi,hatta en sevdiğim.Serpil Yengem eskiden Kumbağ'da yapardı ve hemencecik de biterdi koca tepsi kurabiye.Hala her yediğimde o eski güzel günler geliyor aklıma.Bazı yiyeceklerin,tatların bazı eski anlara anılara götürdüğüne inanıyorum.Bir yığın tat var aklımda beni bir yerlere eski zamanlara götürdüğüne inandığım.Neyse kısa kesip tarifi veriyim en iyisi.



Malzemeler:

3 yumurta
1,5 bardak şeker
5 bardak un ( biraz daha fazlasını alıyor)
1 paket margarin
kabartma tozu,vanilya
kuru üzüm
damla çikolata ( tarifin aslında üzerlerine fındık tanesi konuyor ama ben üzerlerini süslemek için damla çikolata kullandım,çok da yakıştı.)



Tüm malzemeyi güzelce yoğurup herhangi bir şekil vermeden ufak parçalar alıp tepsiye diziyoruz.Üzerlerine de ister fındık tanesi ister damla çikolata ile süsleyip 180 derece fırında pişiriyoruz.Pişme süresi her fırına göre değişir o yüzden siz ne kadar pişiriceğinizi bilirsiniz diyorum.





Yanına da kahve yaptım hadi bekliyorum gelsenize:)
Herkese hayırlı Cumalar diliyorum,iyi haftasonları
Şimdi bir yorum yapsana

27 Mayıs 2008 Salı

Zayıflatan 10 Yaz Yiyeceği Neymiş Acaba?



Şimdi başlığı görenler okumadan duramaz kesinlikle.Konu zayıflama, kilolar olunca kim ilgilenmez ki? Ben de bu yazıyı biraz önce internette Hürriyet'in sitesinden gördüm, sizinle de paylaşayım istedim.

İşte zayıflatan 10 yaz yiyeceği….


1) Salatalık: Düşük kalori ve yüksek su içeren salatalık, formda kalmanızı ve zayıflamanızı sağlar. Bir salatalıkta sadece 45 kalori var.

2) Kırmızı Üzüm : Bir kase kırmızı üzüm ortama 80 kalori içerir. Soğuk üzüm tatlı ihtiyacınızı karşılayan mükemmel bir seçim olabilir.

3) Yaz Salatası : Ağırlıklı olarak düşük kalorili yaz sebzeleri içeren yaz salatası kalori bakımından düşük, doyurucu ve zayıflatıcıdır.

4) Soğuk Filtre kahve : Kahvenizdeki kafein sizi canlandırır. Kaymaksız süt eklenmiş filtre kahve, kan şekerinizin normal kalmasına ve metabolizmanın çalışmaya devam etmesine yardımcı olur.

5) Izgarada Pişmiş Sebzeler : Mantar, soğan, dolmalık biberler, kabak, patlıcan, kuşkonmaz gibi sebzeleri ızgarada pişirin. Hem hazırlaması kolay hem de düşük kalorilidir. Hafif zeytinyağı ve az miktarda tuz ekleyerek yiyebilirsiniz.

6) Yağsız Patlamış Mısır : Mısır yağda yapıldığında kilo almanıza sebep olabilir. Ancak bir kase yağsız patlamış mısırda sadece 30 kalori ve 2 gram lif bulunur. Bu sayede sindirim sisteminizi güçlendirirken zayıflamış da olursunuz.

7) Yağsız Çeşnili Yoğurt : Serinlemenin en doğal yolu yoğurt aynı zamanda zayıflamanıza da yardımcı olur. Yağsız yoğurdun içerdiği karbonhidrat ve protein uzun süre tok hissetmenizi sağlar.

8) Şekersiz Buzlu Çay : İlk başta “şekersiz” tanımlaması size hoş görünmeyebilir. Kalorisiz doğal buzlu çayınıza taze meyve dilimleri ekleyerek içeriğinizi tatlandırabilir, yaz günlerini serinletebilirsiniz.

9) Karpuz : Bol bol karpuz yiyin. Su ve C vitamini bakımından zengin olan karpuzun bir kasesi veya suyu sadece 80 kaloridir.

10) Çorba : Midenizi yeni yapılmış ve biraz soğumaya bırakılmış domates çorbası ile yenileyin. Bir kase çorba 50 ila 100 kalori arasındadır ve zayıflamanıza yardımcı olur. 

Önümüz yaz, bence bu 10 maddeyi bir daha okuyalım…

Yazının tamamı için buraya tıklayın lütfen

25 Mayıs 2008 Pazar

Fırında Baharatlı Patates Dilimleri

Sayfamı daha sık güncellemem yönünde aldığım istek üzerine bundan sonra daha çok çalışacağım demek ki.Bu aralar sanırım sıcaklardan evde pek eğlenceli şeyler pişmiyor,gözümüzü değil de karnımızı doyurmaya çalışıyorum.Onları da sizinle paylaşmanın gereği yok diye düşünüyorum.Ama arada farklı şeyler de yaparsam mutlaka paylaşırım.Malum önümüz yaz,deniz mevsimi açıldı,fazla kilolar hala verilemedi.Tatile çıkmamıza sadece 2 hafta kaldı ve bu süre içinde mümkün olduğunca hafif menüler olacak evde.Gerçi bunu bahardan beri söylüyorum ama nafile aynı tas aynı hamam devam ediyoruz.




Bugünkü tarif de patates kızartması sevenlere farklı bir alternatif.

Yapılışı:Taze patates kullanılacaksa kabuğunun soyulmasına gerek ama benimkiler taze değildi.Kabuklarını soyup yıkayıp elma dilimleri şeklinde doğradım.Üzerine çok az tuz,karabiber,pulbiber,çörekotu,biberiye,kekik,sarımsak ekledim,bir tatlı kaşığı kadar sıvıyağ gezdirdim.Sonra da fırın kağıdı serilmiş bir tepsiye döktüm.Yaklaşık 180 derece fırında yeterince kızarıncaya kadar pişirdim.Yanında sarımsaklı yoğurt ya da salata ile harika oluyor.Aynen kızartma gibi lezzetli ama çok daha hafif .Et ya da tavuk yanına da çok güzel garnitür olarak kullanılabilir.
Yorum yazın lütfen...

22 Mayıs 2008 Perşembe

Tatil Güzel Şey - Büyükada ve Darıca Hayvanat Bahçesi Gezilerimiz

Geçtiğimiz haftasonu 19 Mayıs tatilini İstanbul'da en güzel şekilde nasıl değerlendiririz diye düşündük.Ve Cumartesi günü sabahtan biraz olsun trafikten keşmekeşten kaçalım diye Büyükada'ya gittik.Fakat İstanbul'un yarısı bizimle aynı fikirdeymiş sanırım.İnanılmaz kalabalıktı Ada.İğne atsan yere düşmez derler ya aynen öyle işte.Yine de keyfimizi bozamadı,çok güzel bir gün geçirdik.Gerçi Tuğra Beyi uyutalım diye saatlerce pusetle yürümek zorunda kaldık.Karnımız çok acıkmıştı ve hava çok sıcaktı.Tuğra'yı uyutmayı zorla da olsa başarıp kendimizi hemen tavsiye üzerine Lido Restaurant diye bir yere attık.Bu resim de Tuğra'nın ilk fotoğraf denemesi.Uyandığında yemeğimizi henüz yememiştik ve rahat edelim diye eline fotoğraf makinesini verdik.Ve sonuç hiç de fena değil 2 yaşında bir bebek için.




Ada havası insanı deli gibi acıktırıyor ama Tuğra'yı asla.Biz karı koca büyük bir iştahla masadakileri yerken küçük bey iki lokma yemedi.Menümüzde yoğurtlu semizotu salatası,ahtapot salatası,deniz börülcesi salatası,peynirli kırmızı biber,kalamar,mevsim salatası ve ızgara çupra vardı.





Hepsi birbirinden lezzetli idi.Ben artık tecrübeli bir blogcu olarak ne kadar aç olursam olayım ilk olarak fotoğrafları çektim.Ama gel gör ki balığı görünce blog falan hikaye oldu,unuttum gitti başladım yemeye.Balığın fotoğrafını da sizlerin hayalgücünüze bırakıyorum.


Bu kadar reklamını yaptım,eleştirmeden olmaz.Yediğimiz herşey taze ve çok lezzetli idi ancak gelen hesap yine de fazlasıyla abartılmıştı.Bir dahaki Ada ziyaretimizde kesinlikle bunu hatırlayacağım.Yine de her gün böyle kaçamaklar da yapmıyoruz diye avuttuk kendimizi.



Birkaç kare de etrafta gezinirken çektim.Adadaki neredeyse tüm kedilerin tek gözleri kör.Suçlusu da martılarmış.O kadar da severim martıları yakıştıramadım valla.Şimdi de aklıma şu dizeler geldi haydi paylaşayım bari;



Boğazda vapurla giderken
Ne kadar benzeriz martıyla ben
Onun derdi simit
Benimki bir parça sen...




bu kaplumbağayı bir evin bahçesinde gördüm,almış çalıyı gidiyor ağır ağır. bu da bir eskici dükkanı sanırım,çok ilginç gerçekten yok yok kapıda. bu kedicikler de bulmuşlar güzel bir köşe paylaşmışlar,martılar bu kadar içerileri gelmiyor herhalde keyifleri iyi.

*******************************************************



Henüz Adanın yorgunluğunu üzerimizden atamadan Pazar günü de Tuğra beyi çok sevdiği hayvalarla tanıştırmak için Darıca Hayvanat Bahçesine gittik.Yine Ada gibi korkunç kalabalık vardı.Kafeslerin önünde kuyruklar oluşmuştu,hayvancıkları göreceğiz diye epey ter döktük.Giriş ücretinin kişi başı 15 ytl olduğu düşünülürse kalabalık oldukça fazlaydı bence.Demek ki giriş biraz daha makul fiyata olsa girmek imkansız olacak.Fakat dikkatimi çeken şey,kapının girişindeki panolar.Sürekli zarar ettiği ve gönüllülerin yardımları ile ayakta durduğu yazılıyor.Ancak buna sebep biraz da kendileri gibi geldi bana.Ülkemizde asgari ücretin ne kadar olduğu,insanların yemek için bile para bulamadıkları,hayvanat bahçelerinin öncelikli hedef kitlesinin çocuklar olduğu düşünülürse giriş ücreti oldukça fazla.Biraz daha makul fiyat olsa eminim çok daha fazla ziyaretçileri olur ve de kar ederler.Zaten hayvanların hali de içler acısı.Etrafta ne bir görevli vardı ne de kafeslerde yenebilecek en ufak şey.Zavallı hayvancıklar dışardan verilen yiyecekler için birbirleriyle kavga ediyorlardı.

Tuğra Beyin hoşuna gider diye gittik ama küçük bey resmen kudurdu.Ne pusette oturdu ne laf dinledi bizi epey yordu.Sadece akvaryumlara bayıldı,balıklarla oynaştı durdu.Bir de kendisi gibi inatçı keçileri görünce biraz hoşuna gitti.Tanıdık geldi herhalde bir yerlerden:))

İşte 3 günlük tatilimizi ufaklığın keyfini yapalım diye böyle geçirdik.Pazar günü de Şile'ye babaannesine gittik.Orada da bütün gün bahçe keyfi ve ardından da mangal keyfi yapıp evimize döndük.

incir yaprağında keyif yapan minik yeşil kurbağacık...

bağ bahçe fatihi Tuğra Paşa

bunlar da bahçenin güzel gülleri.
Bu yazı biraz uzunca oldu aynen tatilimiz gibi.Hep tatil olsun hep gezelim !!!
Yorumlar lütfen

16 Mayıs 2008 Cuma

Kısa bir mola ardından işte yine burdayım!!!

Planlanmamış bir moladan sonra yine evimize döndük.Geçen hafta Anneler Günü öncesi Tuğra ile beraber 2 günlüğüne anneme gitmiştim.Pazar günü de Anneler Gününü kutlayıp evimize dönmekti niyetimiz ama annem hastalandı.Aslında bir süredir zaten hasta idi ama Cumartesi gecesi daha da kötü oldu,hastane serum falan derken onu öylece bırakıp dönemedim.Bu yıl da Anneler Gününü böyle geçirdik.Herşeyin başı gerçekten sağlık.Kadın bir evin direği,derler ya ne kadar doğruymuş.Annem yatağa düşüp de iş başa düşünce ne kadar zor olduğunu anladım.Herşey anneden soruluyor çünkü;
-anneee siyah kazağım yıkandı mı?
-anneee spor ayakkabım nerde?
-annee yemekte ne var?

Ben de anne olmaya çalıştım birkaç gün evdekilere.Yani anneme annelik yaptım:)) Başımda bir de Tuğra canavarı elbette:)
Neyse şükürler olsun ki annem sağlığına kavuştu,biz de dün evimize döndük oğlumla.Özlemişim evimi,eşimi,blogumu,blog arkadaşlarımı.
Allah herşeyden önce herkese sağlık versin,gerisi cidden hikaye.

Resimdeki kaktüsüm ben geçen hafta gitmeden önce çiçek açmıştı.İyi ki de fotoğrafını çekmişim,geldiğimde artık çiçek yoktu çünkü.Bu kaktüs yılda bir defa böyle güzeller güzeli bir çiçek açıyor.İlk defa geçen yıl açtığında inanamamıştım gözlerime.Öylesine güzel ki bakmaya doyamıyor insan ama sadece 1 hafta sürüyor bu güzellik.Tuğra bile çok sevdi gitti geldi ''cici cici'' diye sevdi.


Bu arada balkon bahçıvanı olarak yeşilliklerimin hala tam olarak açmadığını söyleyeyim.Maydanozlar ve dereotları ufak ufak çıktı,fesleğenler de öyle.Fakat naneden hala ses seda yok.Susuz mu kaldılar yoksa çok mu su verdim bilemedim.Neyse umudumu da kaybetmedim sevgiyle bakmaya devam ediyorum.Bu sevdadan vazgeçtim sanılmasın.

Hmm bir de geçtiğimiz Cumartesi Bayan Baykuş Banu'ya gittim.O güne ait resimleri ve ayrıntıları sonradan yazacağım,çok güzel bir gündü.Banucuğum yine çok güzel ciciler verdi bana,Burdan da teşekkür ediyorum ona,cicilerinin ve güzel mamalarının fotoğrafları yakında,çok yakında burada ve www.cicilerim.blogspot.com da.
Şimdilik bu kadar işte

yorumları alalım efendim....

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Kısır ve Komşuluk Üzerine Birkaç Kelam



Geçtiğimiz Cuma günü çok uzun zamandır görmediğim eski bir komşumuzu misafir ettik annemle bizim evde.Biz eski Fatihli sayılırız,eğer yanılmıyorsam tam 12 yıl oturduk Fatih'te ve ordan taşınıp Bahçelievler'e yerleştik.Çok mu özledik Fatih'i,bence hayır çok özlemedik ama oradaki komşuluğumuzu özlemiş olabiliriz.Hani öyle kafası bozulunca düşünmeden çekinmeden kapısını çalabileceği,dertleşeceği komşuları olmalı insanın.Orda da öyleydi,keyifliydi yani anlayacağınız.Akşamüstü çay sohbetleri,ordan burdan koyu muhabbetler falan.Annemin Bahçelievler'de de güzel komşuları var,fakat hiçbiri Melek Abla'nın yerini tutmamıştır sanırım.''Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla'' der gibi yani.

Ben evlendim ve Kadıköy'e taşındım,yaklaşık 4 yıldır da burdayım.Yaşadığımız apartmanda kim kimdir bilmiyoruz bile,sadece karşı kapı komşumu tanıyorum ve görüşüyorum.Kendisi de 80 yaşında emekli bir öğretmen.Çalışanlar için pek önemi yok belki ama evde olan hanımlar için bir ihtiyaçtır bence komşu.Şöyle sabah kahvesini beraber yudumlayacak,ufak tefek dertleri paylaşacak,bazen akıl danışacak bazen tuz-şeker istenebilecek bir komşusu olmalı insanın.Ne güzel demiş atalarımız ''komşu komşunun külünü muhtaçtır'' diye.

Benim bu dediğim şekilde paylaşımda olduğum bir komşum yok maalesef.Sabah kahvemi de yalnız içiyorum,dertleşmek için de oturuyorum laptopun başına.Neyse çok uzatmayalım,umarım bu yazıyı okuyan herkesin anlattığımdan daha da iyi komşuları vardır.


Gelelim Kısır tarifine.Uzun zamandır yapmamıştım çok özlemişim gerçekten.

Malzemeler

Dilediğiniz kadar ince köftelik bulgur

1 büyük kuru soğan

1 tatlı kaşığı biber salçası

1 tatlı kaşığı domates salçası

1 demet taze soğan

1 demet maydanoz

2-3 diş sarımsak

1 limon

nar ekşisi

zeytinyağı

tuz


İlk olarak bulguru yıkayıp iyice süzün.Üzerini geçecek kadar kaynar su ekleyip üzerini kapatın ki suyunu iyice çeksin.Bu arada kuru soğanı yemeklik doğrayıp biraz sıvıyağ ile kavurun,sonra içine salçaları ekleyin.Bu karışımı sonradan suyunu çekmiş olan bulgura katalım ve güzelce karıştırın.

Diğer tarafta da taze soğan ve maydanozu ince ince kıyın.Onları da bulgura ekleyin.İçine limonun suyunu,nar ekşisini,zeytinyağını,sarımsağını,tuzunu katın.Tadını nasıl seviyorsanız

ona göre nar ekşisini ve limon miktarını artırabilirsiniz.Servis tabağına alıp afiyetle yiyebilirsiniz.Ben marulla birlikte yemeyi tercih etmem ama dileyenler marulla beraber de servis yapabilirler elbette.

Afiyet olsun.


Yorumu olan var mı?

1 Mayıs 2008 Perşembe

Çikolatalı Muffin





Bu aralar sanırım bahardan olsa gerek ne içimden yemek yapmak geliyor ne de yeni tarif eklemek.Baktım ki günler olmuş sayfada değişiklik yok bekleyen tariflerden biriyle geri döneyim dedim.Biraz keyifsizim sebepsiz yere;havaların ısınması, yazın yaklaşması falan da pek beni mutlu etmeye yetmiyor bu defa.Sanırım tüm kışın yorgunluğu üzerimde birikmiş durumda,kimilerine göre evde oturan çalışmayan hanımların keyfine diyecek yok.Ama görünen hiç de öyle değil maalesef.İnanın çalıştığım zamanlarda bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum.Neyse bu mevzu çook uzun,yaz yaz konuş konuş bitiremem.Belki başka bir yazının konusu olur daha sonra.
***********************************************************


Bu çikolatalı muffinin tarifini Yumurta Sepeti'nde gördüm ve çok da beğendim.Geçen Pazar da kuzenime kahvaltıya davetli idik,sabah erkenden kalkıp yaptım bu muffinleri.Sonuç çok başarılı oldu.Tarifin orjinali Yumurta Sepetinde var ama ben buraya da ekliyorum aynen.








Malzemeler
2 bardak un.
2 tatlı kaşığı kabartma tozu (tam paket kullandım )
1/2 çay kaşığı tuz
3/4 bardak şeker
3 yemek kaşığı kakao
1 yumurta
250 ml süt
1 tatlı kaşığı vanilya (tam paket kullandım)
1/3 bardak sıvıyağ
80 gr lık 1 paket bitter çikolata (1 kare) (her bir kareyi ikiye bölüyoruz)








Önce fırınınızı 150 derecede ısıtın.Muffin kalıbınızı hazırlayın.Bir kabın içinde un,kakao,kabartma tozu,şeker,tuzu,vanilyayı karıştırın.Bir başka kabın içinde de yumurtayı çırpıp sütü ekleyin.En son da yağını ekleyin.Islak karışımı kuru karışıma ekleyerek topaklanmaması için iyice çırpıyoruz.Kalıpların yarısına karışımdan döküp üzerine parçalanmış çikolata atıp üzerine yine karışımdan döküyoruz.En üste de yine çikolata koyup sıcak fırında 25-30 dk pişiriyoruz.Ben bitter yerine sütlü çikolata kullandım ama bitter daha çok yakışırdı sanırım.Afiyet olsun.


Bir şey daha eklemek istiyorum,bir önceki muffinde mikser kullanmamıştım elimle karıştırmıştım ve harika kabarmışlardı.Bu defa unuttum bu püf noktasını ve mikserle çırptım.O yüzden de istediğim gibi kabarmadılar.Yine de lezzet süper,deneyin pişman olmazsınız.




İlgili linkler : Zencefilli Muffin