29 Eylül 2010 Çarşamba

Rota Virüsünden Haberiniz Var Mı ?

 Geçen gün FikriMühim' den Rota Virüsü ile ilgili bir paket gelince vakit kaybetmek istemedim. Malum biz aşısını olmak için geç kaldığımızdan küçük adamım burda da detaylı anlattığım gibi geçen yıl rota virüsü kapmış ve hastanede yatmıştık. Hiçbir küçük yavrunun bunu yaşamasını istemediğimden hemen paylaşmalıyım dedim.

Bu aralar bloggerlar arasında birçok hamile ve yeni doğum yapmış arkadaşım var. Rota Virüsü aşısı da bebeklerin ilk 6 ayı içinde yaptırılması gereken bir aşı olduğundan onları da uyarmış olalım.
RotaVirüs aşısı yapılmayan bebekler bu mikrobu kaptıklarında yüksek ateş, ağır ishal ve kusma belirtileri gösteriyor. Hastalığın tedavi sürecinde genelde bebekler hastanede yatmak zorunda kalıyor. Haliyle bu süreç onların gelişimlerini de etkiliyor. Daha geniş bilgi için lütfen doktorunuza başvurunuz.





Bu arada Fikrimühim bir incelik yaparak geçmiş bayramımızı da kutlamış ve şirin bir kutu içinde badem şekerleri göndermiş bize. Küçük adam teşekkürlerini sunar.

28 Eylül 2010 Salı

Patlıcan Salatası


Patlıcanın hangi hali olursa olsun kabulümdür benim. En sevdiğim sebze desem yanlış olmaz sanırım. Bir sebzeden bu kadar çeşit lezzet yapılır da hepsi mi lezzetiyle fetheder gönülleri. Patlıcan salatasının da yoğurtlusu, tahinlisi her ne şekli olursa birbirinden leziz olur. Bu yaz yine bizim evde sıkça yapıldı, afiyetle yenildi. Hele bir de Közmatik aldım ki artık her gün yapasım geliyor. Hala almamış olanlarınız varsa düşünmeyin.
Malzemeler:

1 kg patlıcan
4-5 adet kırmızı biber
2-3 diş sarımsak
zeytinyağı
sirke
1/2 limon suyu
dereotu
tuz

Yapılışı:
1.Patlıcanları yıkayıp birkaç yerinden bıçakla delip ocakta közleyin.
2.Aynı şekilde kırmızı biberleri de közleyin.
3.Yeterince közlenip yumuşayınca patlıcanların ve biberlerin kabuklarını soyun.
4.Patlıcanları ince ince kıyıp içine ince kesilmiş kırmızı biberleri de ekleyin
5.Tuzunu, limonunu, sirkeyi ve zeytinyağını da katıp karıştırın.
6.Servis tabağına alıp üzerini ince kıyılmış dereotu ile süsleyin

Afiyet olsun.                                        
                  

27 Eylül 2010 Pazartesi

Çengelköy İskele Restaurant

Cumartesi günü evliliğimizin 6. yılını kutladık. Küçük adamı babaannesine bırakıp gönlümüzce keyfini çıkardık güzel havanın ve İstanbul'un. Her ne kadar o yanımızda değilken de hep aklımız fikrimiz onunla dolu da olsa keyfini  çıkarmadan etmedik.

Havanın sıcaklığı bizi sahile çağırınca attık kendimizi evden dışarı. İlk rotamız Kadıköy. Yürüyerek gidip Moda' da bir kısa çay molası verdik. Yine yürüyerek evimize geldik. Gecenin devamı için cicilerimizi giyinip çıktık. Büyük adamım yine her zamanki gibi harika bir mekanda rezervasyon yaptırmış bu özel günümüzde.

Bu yılki kutlama mekanımız İskele Restaurant Çengelköy idi. Açıkhavada eşsiz İstanbul Boğazı manzarasında kaldırdık bu defa kadehlerimizi. Boğaziçi Köprüsü' nin rengarenk aydınlatmaları fonda iken bu şehirde yaşadığım için minnet doldum her türlü kötü rengine rağmen.

İstanbul'un en iyi 10 balık lokantası listesinde 2. sırada yer alan İskele Restaurant' ta benim yediklerim arasında favorim Lagos Şiş oldu. O gece nedense elime fotoğraf makinesi alıp iş başa düştü moduna girmek istemedim. Hanım hanım  Sadece oturup gecenin keyfine vardım.

25 Eylül 2010 Cumartesi

İyi Ki......


Birbirimize '' evet '' diyeli 6 yıl olmuş. Bana sanki ömrümü hep seninle beraber geçirmişim gibi gelen 6 yıl. İnişleri, çıkışları olan; keyifleri kadar keyifsizlikleri, gülüşleri kadar ağlaşmaları, tartışmaları kadar dinginlikleri de olan koca 6 yıl. Ne olursa olsun hep seni sevdiğim; sen, hep beni sev diye dualar ettiğim, kötü gözlerden sakındığım, son 4 yılını da minik adamımızla taçlandırdığımız 6 yıl.

İyi ki seni tanımış, eşim olarak seni seçmiş, iyi ki senin karın olmuşum. İyi ki seninle bir ömre '' evet '' demişim. Bugüne kadar bana hep '' İyi ki ... '' dedirttiğin için teşekkürler. Daha nice yılları seninle geçirmek dileğiyle.

Seni Seviyorum

21 Eylül 2010 Salı

Palamut Tava

Şimdi tam da mevsimiyken geç kalmadan paylaşayım istedim bu çıtır çıtır palamutları. Bizim büyük adam Laz malumunuz, öyle olunca da balıksız hayat bizim için düşünülemez. Ben de severim ama onun balık sevdası bambaşka. Hani sabah kahvaltıda balık koysanız önüne hayır demez, bir de üstüne mutluluktan uçabilir. Kahvaltıda da balık yediği günleri de bilirim ben bu arada. Benim sevgim o kadar da değil, herşey kararında.

Bayramın son günü ne yapsak diye düşünüp dururken attık küçük beyi pusetine, yürüye yürüye indik Kadıköy'e. Dolanıp durduk, eve dönmeden önce de daldık balık pazarına, aldık balıklarımızı, geldik pişirip yedik afiyetle. Genelde bizde balık fırında pişer ama bu defa kendimize torpil yapıp tavada bol yağda kızardılar.

Malzemeler:

3 adet palamut ( dilimlenmiş )
mısır unu
tuz
sıvıyağ

Yapılışı:
1. Temizlenip, dilimlenmiş palamutları yıkayıp temizleyin. Suyunun süzülmesi için kenara alın.
2. Mısır ununu tuz ile karıştırın.
3. Palamutları mısır ununa bulayın,
4. Yağı tavaya alıp iyice kızdırın.
5. Palamutları tavaya alıp her iki tarafını da kızartın. Kağıt havlu üzerine alıp fazla yağını süzdürün.

Afiyet olsun.

Yanında da bol soğan salatası yaptım. Tarife gerek yok, soğan salatası işte, şöyle bol sumaklı tarafından.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Etli Kırmızı Biber Dolması ( Kapya Biber )



,
Arada bir arşive bakıp neler yapmışım diye bakınıyorum. Geçen gün yine böyle bir tur yaparken klasik yemek tariflerimin eksik olduğunu farkettim. Yani şöyle bir etli dolma, yaprak sarma, elde açma börek, baklava gibi tarifler maalesef benim mutfağa uğramamış. Hadi baklavayı, elde açma böreği anladım da bir dolma da pişmemiş mi bu mutfakta diye kızdım kendime. Elbette pişmiş ama işte öyle herkesin tarifini gözü kapalı bildiği, basit bir yemektir diye hiç de paylaşmaya değer görülmemiş demek ki. Halbuki bu blog işi hiç öyle bir bahaneyi de kabul etmiyor. '' Bu basittir'' dediğimiz bazı şeyler bazıları için bir ilk olabiliyor ve araştırılabiliyor.

Kırmızı biber dolması benim çok sevdiğim bir yemek. Kırmızı biberin görüntüsünün güzelliğinin yanısıra lezzeti de bence muazzam. Şöyle yemeden önce incecik zarını da soyunca değmeyin benim keyfime. Yanında da bol yeşil salata, başka da bir şey istemem zaten.

Bu kadar çok seviyor olmama rağmen bu yıl sadece bir defa pişirdim evde kırmızı biber dolmasını. Biber fazlasıyla girdi mutfağa ama ya kış için dondurucuya atıldı ya da közlenip afiyetle yendi. Halbuki küçük adam bile biberi de dahil olmak üzere bir lokma bile ziyan etmeden aifyetle yedi. Mevsimi henüz geçmeden birkaç defa daha pişirip bol bol tadına varmalı.

Klasik olduğu için hem paylaşmaya gerek görmediğimiz hem de yaparken asla ölçü kullanmadığımız için bu tarifi yazıp yazmama konusunda çok düşündüm. Kıyma ve pirinç ölçüleri aslında herkesin ağız tadına göre değişebilir. Ben annemden ve anneannemden alıştığım üzere pirincini bol severim, kıyması mümkün olabildiğince az olmalı. Kıyması bol olduğunda içinin o sert dokusu nedense hiç benim ağız tadıma uymaz, biraz mümkünse lapa kıvamına yakın olmalı dolma dediğin.

Malzemeler:

8-10 adet kırmızı biber
250 gr kıyma
1 adet kuru soğan
1 adet domates
2- 2,5 çay bardağı pirinç
1 yemek kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı biber salçası
kuru nane, tuz, karabiber
3-4 yemek kaşığı zeytinyağı
su



Yapılışı:

1. Domatesi ve soğanı rendeleyin ( dilerseniz soğanı ufak ufak doğrayabilirsiniz)
2. Pirinci yıkayıp süzüp içine ekleyin.
3. Baharatlarını ve salçaları içine katın.
4. Tüm malzemeyi güzelce karıştırın, dolmanın iç harcının çok kuru olmaması gerekir. Eğer domates sulu ise gerek yok ancak değilse biraz su ekleyerek sulandırın.
5. Biberlerin uç kısımlarını keserek içlerini temizleyin.
6. Biberlerin içini kıymalı harç ile tepeleme olmayacak şekilde doldurun. Pirinçler pişerken şişeceği için çok fazla da sıkıca doldurmayın.
7. Tencereye biberleri dik şekilde dizip kestiğiniz parçaları üstlerine yerleştirin.
8. Biberlerin 1/3 üne gelecek kadar su ekleyip üzerlerine zeytinyağı gezdirip ocağa koyun.
9. Su kaynamaya başladığında kısık ateşte pirinçleri iyice yumuşayıncaya kadar pişirin.
10. Sıcak servis yapın.

Afiyet olsun.

14 Eylül 2010 Salı

Soğuk Çorba ( Ayran Aşı Çorbası )

Sen koca yaz otur, bekle şimdi mi aklın geldi başına, dediğinizi duyar gibiyim. Havalar tam da Sonbahara dönmeye başlamışken Soğuk Çorba tarifi de verilmez aslında farkındayım. Ama olsun bu akşam bizim evde keyifle içilince hemen paylaşayım istedim. Tarifi yayınlamak için önümüzdeki yazı bekleyecek sabır bende var mı hiç sormayın bile.

Malum yarın bizim süt günümüz, tazecik mis gibi 5 lt sütümüz gelecek ve büyük kısmı yoğurt yapılmak üzere ayrılacak. Henüz geçen hafta yapılan yoğurdun büyükçe kısmı tüketilmediği için bu çorbayı yapmak geldi aklıma. Eskiden babaannem yapardı ama o içine yeşil birtakım otlar falan da koyardı, ama ben bu haliyle daha çok seviyorum.

Malzemeler:
1kg yoğurt
soğuk su
1 çay bardağı aşurelik buğday
1/2 çay bardağı yeşil mercimek
1 yemek kaşığı kuru nane
isteğe bağlı olarak tuz ve sarımsak
zeytinyağı

Yapılışı:

1. Buğdayı ve mercimeği ayrı ayrı kaplarda haşlayın ve suyunu süzüp soğuması için kenara alın.
2. Yoğurdu su ile seyreltip pürüzsüz hale gelene kadar çırpın.
3. Buğday ve mercimeği ekleyin.
4. Dilerseniz tuzunu ve sarımsağını da katın.
5. Servis kaselerine alıp üzerini nane ve zeytinyağı ile süsleyip servis yapabilirsiniz.

Afiyet olsun.



Not: dilerseniz içine haşlanmış nohut da katabilirsiniz.

Ben buğday ve mercimeği çok yumuşamış halde sevmediğim için hafif dişe gelir şekilde haşladım. Soğuması için kenara aldığımda da bir baktım ki küçük adam buğdayları tırtıklıyor. Çorba olarak içmedi ama sanırım haşlanan buğdayların yarısını gitti geldi o şekilde yedi. Demek ki bundan sonra buğday haşlarken ölçüyü biraz fazla tutacağım.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Kısır

Arada sırada şöyle bir eskileri dönüp nostalji yapıyorum. Çoğu zaman kendi yazdıklarımı okumak garip gelse de bir de bazı fotolar var ki onlara bakamıyorum bile. Blogu açtığımdan beri aynı fotoğraf makinesini kullanıyorum; geçtiğimiz kış yarı profesyonel bir tane aldık ama kendisi elimize ulaşmaya çalışırken hainlere takıldı. Neyse demem o ki, aynı makine belki ama zamanla sanırım daha iyi fotoğraflar çekme yolunda kendimi zorluyorum. En azından akşamları fotoğraf çekmiyorum ya da direkt güneş ışığında. Şayet bir gün hayalimdeki makineye de kavuşursam mutlaka bunun eğitimini alıp çoğu arkadaşımda gördüğüm o harika fotoğraflardan ben de çekmek arzusundayım. Bakalım hangi bahara gerçek olacak bu hayal?

Kısır tarifi de fotoğrafı bakarken beni tırmalayanlardan biriydi. Arşivde ondan bir nebze daha iyisini bulunca değiştireyim dedim. Ola ki bir gün çoook daha iyisini çekersem o zaman yine değiştiririz :))

Tarif için tık tık tıkınız.....

8 Eylül 2010 Çarşamba

İyi Bayramlar

Herkese ağız tadıyla geçirecekleri neşeli bir bayram diliyorum. Aman tatlının dozunu şaşırmayın, keyfinizi bozmayın.

Bu şirinler de benden size gelsin. Tarif için tık tık tık....

6 Eylül 2010 Pazartesi

Kemalpaşa Tatlısı

Bayrama sayılı günler kala şöyle ağzımızın tadını yerine getirecek birşeyler paylaşayım istedim. Ayvalık dönüşü Bursa Kemalpaşa' dan aldığım tatlılar bunlar. Öyle pek marifet gerektirmeyen bir tarif ama sonuç misss. Biz her gittiğimiz yerden oraya özgü ürünleri alıp gelmezsek rahat etmeyiz. İlla döndükten sonra mutfakta da pişecek o yerlerde tattığımız lezzetler. Kemalpaşa' da NGS' de öylesine büyük bir iştahla yemiştik ki tatlılarımızı paket paket almaktan alıkoyamadık yine kendimizi. İyi ki de öyle yapmışız.

Tarif paketin üzerindeki gibi aynen aktarıyorum;
25 adetlik bir paket için
1. Tatlılar ile 1 lt su ve 1 kg toz şekeri aynı anda ateşe koyun.
2. Her 10 dakikada bir karıştırmak suretiyle koyulaşıncaya kadar kaynat.
3. Ateşten indirildikten sonra geniş bir kaba koyarak soğumaya bırakın.

Afiyet olsun.

Servis önerisi: Üzerinde bir top kaymaklı dondurma ya da kaymak ile servis edebilirsiniz.

1 Eylül 2010 Çarşamba

TuzBİBER Dergisi Eylül Sayısı Yayında

TuzBİBER Dergisi Eylül sayısı yine dopdolu olarak yayında. Bu ayki konuğum Özgür Şef, keyifle okuyacağınız bir röportaj ve birbirinden güzel tariflerle bizimle oldu. Hemen bir tık yapın ....