31 Ağustos 2010 Salı

Karınca Misali Haftasonu

Geçtiğimiz hafta Cuma sabahından erkenden kardeşim Bora ve eşi Ece'yi de yanımıza alıp yola koyulduk. Rota bizim için özel bir yer, Tekirdağ Kumbağ. 30 yılı geçen bir süredir her yaz oradayız tüm aile, son yıllardaki kalabalığını saymazsak bizim için yeri tartışılmaz. Zaten artık ordan gelinimiz de oldu, bağımız daha da kuvvetlendi.

Aslında bu defa gidişim deniz ya da dinlenme amaçlı da değildi, tamamen kış hazırlıklarına adadım son haftalarda kendimi. Orada da aynen devam ettik. Cumartesi günü anneannem sabahın köründe gidip de pazardan koca bir kasa domates alınca o günkü program belli oldu. Annem, Ece, ben ve anneannem hep bir elden domatesleri kavanozladık. Ha bu arada domateslerin gücüne dayanamayıp bozulan rondodan hiç bahsetmiyorum. Son anda Nurhayat Abla imdadımıza yetişti sağolsun.

Bu arada pazardan kilolarca kırmızı biber aldık Ece ile. Fırında hepsini közleyip buzdolabı poşetlerine kaldırdık hem onun için hem de benim için. Kışın bol bol kırmızı biber salatası olacak sofralarımızda. Sırada sadece patlıcan kaldı bu arada, onu da artık bayram sonrası yapacağım.


Bu kadar kış hazırlığı yaparken kutlama yapmayı da ihmal etmedik.Cumartesi Ece' nin doğumgününü kutladık iftar sonrası. Pasta yerine oy birliğiyle kedi dili tiramisu yapmaya karar verdik. Zaten tüm gün domatese bulandığımızdan en işimize gelen tarif de bu oldu. Gece Ece' nin tüm ailesi de bizimleydi. Gülüp eğlenip geç saate kadar bol bol muhabbet ettik. Muhabbetin konusu dönüp dolaşıp hep kış hazırlıklarına geldi. Nurhayat Abla ve Ece' nin babaannesi çok marifetli ve bereketli hatunlar. Tarhana, erişte, salça, reçel, makarna, yufka, kışlık kompostolar, turşular, kahvaltılık domates-biber salçası ve daha aklıma gelmeyen neler neler. Bu yıl asıl niyetim Kumbağ' da daha uzun zaman kalıp Nurhayat Abla ile tarhana yapıp adım adım da fotoğraflamak istiyordum. Kısmet değilmiş, artık seneye inşallah.



Tiramisu tarifi
burdakinin aynısı. Ece' ye tüm sevdikleri ile sağlıklı, neşeli bir yaş diliyorum. Hep dediğim gibi kötülerden ve kötü gözlerden uzak olsun umuyorum.

24 Ağustos 2010 Salı

Sosisli Patates Kızartması

Çoğunluğun aksine bizim evde çok sık sofraya gelmezdi patates kızartması. Daha doğrusu kızartmanın hiçbir türü pek yapılmazdı sevilmesine rağmen. Hem yaparken harcanan onca zamana tahammülüm olmadığından hem de sonrasında fazladan bir yığın kalori alacağımızdan nedense çok nadir yapardım. Yapardım diyorum çünkü Actifry evimize girdiğinden beri onu hiç rahat bırakmıyorum. Yediğimizin hafif olacağından emin ve keyifle ona güveniyorum, hem de vaktimi bana bırakıyor. Daha ne olsun.

Evin sosis severi elbette küçük adam. Her ne kadar bu tarz sağlıksız gıdaları almamak için kendimle savaşsam da ona yumurta yedirebilmemin tek yolu ya sucuk ya da sosis oluyor. Minimum düzeyde sosis ya da sucukla ona bir omlet yedirebildiğim sabahlar benden daha mutlusu olmuyor. Benim gibi yumurta düşmanı olsun istemiyorum napıyım. Çaresiz anneye başka önerisi olan varsa buyursun yazsın lütfen:)

Hem kahvaltıda hem de akşam yemeğinde masada en çabuk tükenen yiyecek olacağından emin olabilirsiniz. En azından bizim evde öyle oldu. Ben yanında beyaz peynir ile koca bir tabak yiyebilirim.

Malzemeler:
1 kg patates
3-4 adet parmak sosis
1 Actifry kaşığı zeytinyağı
tuz, karabiber

Yapılışı:
1. Patatesleri soyup küp küp doğrayın, nişastasını almak için suda bekletin.
2. Actifry çalıştırıp içine zeytinyağını koyun.
3. 2 dk sonra suyu süzülmüş ve kurumuş patatesleri ekleyin.
4. 25 dk pişirin. Süre sonunda ince dilimlenmiş sosisleri de Actifry haznesine ekleyin ve 5 dk daha çalıştırın.
5. Sıcak servis edin.

Afiyet olsun.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yumoş ve Rinso İle Çiçeklerin Dünyasına Keşfe Çıkın


Birkaç hafta önce Ünite İletişim ve Tanıtım Hizmetleri' nden Nagihan Hanımdan bir mail aldım. Danışmanlığını yaptıkları ürünlerden Yumoş ve Rinso' yu denememi ve fikrimi paylaşmamı rica etti. Ben de açık açık yumuşatıcı kullanmadığımı ama ürünleri deneyip onlara fikrimi ileteceğimi söyledim. Bir süre çamaşır makinesinin üzerinde beklediler, onlar bana baktılar ben onlara baktım. Herkesin olduğu gibi benim de alışkanlıklarım konusunda net çizgilerim vardır. Bağlı olduğum ürünlerden pek şaşmam. Yumuşatıcı konusunda da çoğunluğun aksine çamaşırlarımın yumuşak olmasından pek hazetmem. Aman sebep sormayın, öyleyim işte cins huylarımdan biri.
Nagihan Hanım'a söz verdiğim üzere geçen hafta Yumoş ve Rinso ile ilk denememi yaptım. Öyle ki çamaşır sepetimdeki en zor çamaşırları seçtim bu deneme için. Küçük adamın meyve lekeli tişörtleri ve bol domates lekeli beyaz yemek örtüsünü bu iş için uygun buldum. Daha önceden sıvı deterjanlar kullanmış ama pek memnun kalmamıştım doğrusu. O yüzden fazlasıyla da önyargılıydım. Öyle ya bir kapak sıvı nasıl olur da bu lekeleri çıkarıp çamaşırları pırıl pırıl eder diye geçirdim de içimden.
Rinso şişesinin üzerinde belirttiği gibi lekeli çamaşırlarımı yeterli miktarda sıvı deterjanla ve Yumoş yumuşatıcı ile yıkadım. Sonuç beni şaşırttı diyebilirim. Tüm lekeler başka hiçbir leke çıkartıcı yardımı olmadan çıkmıştı. Ve Yumoş' un Sıklamen ve Müge Çiçeği parfümlü kokusu tüm evi misler gibi sarmıştı. Yıkanıp, balkona asıldılar, akşam toplanıp katlanıp yerlerine kaldırıldılar ve evin her yanı çiçek bahçesi gibiydi sanki. İlk fırsatta Yasemin' li olanları da deneyeceğim:))
Demek ki neymiş çok da öyle katı kurallara bağlı olmamak gerekiyormuş. Arada alışkanlıkların dışına çıkıp yeni ürünleri denemekte fayda varmış. Nagihan Hanıma bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bu arada küçük adam da Yumoş şişesindeki ayıcığa hayran kaldı. Eskiden biz küçükken Yumoş bu ayıcıklardan verirdi müşterilerine. Hatta erkek kardeşimin bir tane vardı, Ness tarafından intikam amaçlı yok edilene kadar da pek kıymet görmüştü evimizde:))
Rinso ve Yumoş ile Çamaşır Yıkamayı Keyfe Dönüştürün.
2 kat parfümü ile doğadaki en güzel çiçeklerin kokularını çamaşırlarınıza taşıyan Rinso Ultra Konsantre Sıvı Deterjan ve ferahlık mikrokapsülleriyle zenginleştirilmiş formülü ile çamaşırlarınız yıkandıktan haftalar sonra bile, gün boyu süren tazelik sağlayan Yumoş Extra çiçeklerin dünyasındaki yolculuğuna devam ediyor.


Muhteşem çiçek kokularıyla temizliğin kokusunu duymanızı sağlayan Rinso Ultra Konsantre Sıvı Deterjan ve çamaşırlarınızı yumuşacık yaparken haftalar boyunca ferahlık hissini koruyan Konsantre Yumoş Extra çamaşır yıkamayı bir keyfe dönüştürürken çiçek bahçelerinde gezinmenizi ve yepyeni dünyaları keşfe çıkmanızı sağlıyor.

Rinso Ultra Konsantre Sıvı Deterjan, mükemmel kokusu ve temizliği ile eşsiz bir deneyim yaşamanızı sağlar ve Rinso Konsantre Toz Deterjan’a göre iki kat daha fazla parfüm içeriyor.

“Müge Çiçeği & Ylang Ylang”, “Limon & Bergamot” ve “Lavanta & Yasemin” olmak üzere 3 farklı varyantı bulunan Rinso Ultra Konsantre Sıvı Deterjan, sadece 1 kapağı ile bir makine dolusu çamaşırınızı mükemmel temizlerken 2 kat parfümü ile evinizi çiçek bahçesine dönüştürüyor. Ayrıca, geri dönüşümlü ambalajı ve ultra konsantre formülüyle çevreye dost bir ürün olarak dikkat çekiyor.


*Rinso Ultra Konsantre Sıvı Deterjan aynı miktarda Rinso Konsantre Toz Deterjan’a göre 2 kattan fazla parfüm içerir.

Yeni varyantları ile çiçek bahçesini evinize getiren yoğun parfümlü Konsantre Yumoş Extra, ferahlık mikrokapsülleri sayesinde, haftalar sonra bile gün boyu tazelik hissini koruyor. Standart Yumoş’a göre daha fazla aktif madde ve parfüm içeren Konsantre Yumoş Extra, hem ekonomik hem de çevreye dost bir ürün olarak fark yaratıyor. Yani 1,5 lt’lik Yumoş Extra 6 lt’lik standart Yumoş’a denk yıkama yapıyor; yani ikisiyle de tam 60 yıkama yapılabiliyor.

Ferahlık mikrokapsülleri ile zenginleştirilen ve daha fazla aktif madde içeren Yumoş Extra “Yabani Orkide & Yasemin”, “Lilyum & Lotus Çiçeği”, “Lavanta & Manolya”, “Portakal Çiçeği & Aloe Vera”, “Nilüfer & Yasemin”, “Sıklamen & Müge çiçeği “ varyantları ile muhteşem ferahlığa ve yumuşaklığa kavuşmanızı sağlıyor.



17 Ağustos 2010 Salı

Zeytinyağlı Patlıcan

Ramazan başından beri 4 gün menü yayınladım, geçmişte yaptıklarımı hem kendime hem de blogumu okuyanlara tekrar hatırlatmak adına yaptım biraz da. Hem fikir vereyim istedim iftar için karışık zihinlere, hem de aydınlatmak istedim kendi zihnimi şöyle bir geriye bakınarak.
Ramazan boyunca da vaktim olduğunca devam edeceğim yine menü fikri vermeye, ama arada da yeni şeylere yer vermek gerek.

Öyle sıradan bir yemeğe allı pullu bir isim takıp sonra da Amerika'yı yeniden keşfetmiş gibi uzun uzadıya ne yaptığımı anlatacak değilim. Bu öyle methiyeleri fazlasıyla hakeden ama mütevazi bir patlıcan yemeği. Kendi halinde yapıldı ve yine kendi halinde tüketildi bizim evde. Benim en sevdiğim sebze olması sebebiyle de yaz boyunca çokca yapıldı, hatta bu akşam iftara yine masamızın baş tacıydı. Zaten Ramazan girdi gireli çorba dışında hiç sıcak yemek yapılıp yenilmedi bizde. Hep zeytinyağlı, bol salata ve cacık. Bir de sıcacık pide tabii olmazsa olmazımız. Zaten bu korkunç sıcaklarda mide de daha fazlasını kabul etmiyor. Eden midelere de şaşarım...



Dediğim gibi patlıcan benim en sevdiğim sebze, çoğu sebzeye göre faydalı olup olmadığı tartışılan, çocuklara yedirilmese de olur diye düşünülen ama yine de hemen herkesin çok severek tükettiği bir sebze. Öyle ki patlıcanla yapılan bir yığın farklı yemek tarifi bulabilirsiniz. Bu kadar sevilmese sanırım böylesi çeşitli yemekler türetilmezdi patlıcanla.

Bu kadar laf yeter sanırım. Uzun lafı kısası tarife geçelim.

Malzemeler:
1 kg patlıcan
4-5 adet domates
1 adet büyük kuru soğan
5-6 diş sarımsak
3-4 yemek kaşığı elma sirkesi
2-3 adet kesme şeker
1 tatlı kaşığı tuz
zeytinyağı
maydanoz ( süslemek için )


Yapılışı:
1. Patlıcanları alacalı soyup ortadan ikiye kesip ince ince uzunlamasına doğrayın ve acısının çıkması için tuzlu suda en az yarım saat bekletin.
2. Patlıcanların fazla suyunu sıkıp çok az zeytinyağında kızartın ve fazla yağını almak için kağıt havlu serilmiş tabağa alın.
3. Piyazlık doğranmış soğanı az zeytinyağında kavurun.
4. Domateslerin kabuklarını soyup küp küp doğrayıp soğana ekleyin.
5. Tuzunu, şekerini ve en son olarak da elma sirkesini katın.
6. Fazla yağı süzülmüş patlıcanları servis tabağına alıp domates sosunu da üzerine dökün.
7. Oda ısısında soğutun ve üzerini maydanoz ile süsleyip servis edin.

Afiyet olsun.
Bu tarifimi TuzBİBER Dergisi' nin Yemek Tarifleri Etkinliğine gönderiyorum.


10 Ağustos 2010 Salı

TuzBİBER Dergisi Partisinin Ardından

Bir işi ne kadar gönülden yaparsanız o işin size geri dönüşü de o kadar bereketli oluyor. Ne kadar zamandır tam bilmiyorum ama aylardır Ferah' la yazışmalarımızın, uzun uzun gece muhabbetlerimizin, telefon görüşmelerimizin sonunda sanırım bu işi başarıyla hallettik. Geçtiğimiz hafta 1 Ağustos 2010 sabahı TuzBİBER Dergisi okuyucularını ve blogger dostlarımızı Koşuyolu Ceviz Ağacı Cafe' de kahvaltıda bir araya getirdik. Derginin bu ilk etkinliği olduğu için oldukça heyecanlı idik Ferah' la. Mekan seçimi, sponsorlar, etkinlikte dağıtılacak hediyelerin planlanıp düzenlenmesi, gelecek olanların tespit edilmesi, davet edilmesi, ıvırı zıvırı derken bir yığın işin altından alnımızın akıyla çıkmanın keyfini yaşadık günün sonunda.

Ceviz Ağacı Cafe' nin bizler için hazırladığı kahvaltı tabağı da oldukça zengin ve doyurucu idi. Davetliler keyifle kahvaltılarını yapıp, bol bol muhabbet ettiler. O gün tek sıkıntımız mekanın sıcaklığı oldu. Eee o kadar kusur artık kadı kızında da olur:))


Dergimizin okuyucuları ve blog yazarı arkadaşlarımıza sponsorlarımız da oldukça cömert davrandı. Soft Bowl, İglo, Yonca Gıda, Biobelinda, Dalin, Özlem Demircan Prodüksiyon Şirketine de ayrıca bizlere destek oldukları için bir kez daha teşekkür ederiz. O gün hiçbir misafirimizi eli boş evine göndermedik sayelerinde. Muhabbeti bol, keyfi bol, hediyesi bol bir parti oldu.


Ferah' la yüzümüze yansıyan o ışık da sanırım TuzBİBER' i bundan sonra çok daha iyi yerlere götüreceğimize olan inancımızdan. Bizim gibi düşünüp, samimiyetle, içtenlikle, güzel yürekleriyle ve hoş sohbetleriyle bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza teker teker teşekkürler ediyorum.


TuzBİBER' in tadı tuzu hiç bozulmasın....




4 Ağustos 2010 Çarşamba

Hem Gözümüz Hem Midemiz Doydu

Beni en çok heyecanlandıran davetlerden birini aldım geçtiğimiz haftalarda Excel İletişim' den Aylin' den. Carte d'Or Fabrika Gezisine katılıp katılmayacağımızı soruyordu. Heyecanlandım çünkü hem bu geziyi geçen yıldan beri iple çekiyordum, hem küçük adam hem büyük adam ailece katılabileceğimiz ilk etkinlik olacaktı. Elbette bir diğer sebep de işin içinde fabrika olmasıydı. Bu kadar yoğun şekilde sevilerek tüketilen dondurmanın nasıl bir yerden ve nasıl aşamalardan geçip de evlerimize geldiğini görecektik. Gerçi bizim evde küçük adamla beraber dondurma tüketimi arttı diyebilirim, öncesinde anne baba olarak bizim pek bu tüketime katkımız oldu diyemem. Ama yiyecek olursam da asla açık dondurma yemem, hep ilk tercihim Algida olmuştur.

Neyse biz küçük adamın rahatını bozmayalım diye otobüs yerine kendi aracımızla gittik o sabah Çorlu fabrikaya. Keyifle yolculuğumuzu yapıp fabrikaya vardık ve ilk olarak bizim için hazırlanan ikramlarla karşılandık. Kısa bir çay kahve molası ardından fabrika ve üretim hakkında bilgilendirildik. 1990 yılında Çorlu Fabrikasını açarak Türkiye' de üretime başlamış Algida. Avrupa' nın 2. dünyanın 6. büyük fabrikası 80 çeşit ürünüyle de Türkiye pazarında en zengin portföye sahip dondurma üreticisi.

Bilgilendirilme sonrasında üretim bantlarını gezebilmek için önce üzerimizdeki tüm takıları çıkartıp üzerimize önlüklerimizi, saçlarımıza bonelerimizi, ayaklarımıza galoşlarımızı giydik. Hatta üretim alanına girerken galoşlarımızın altını yıkayarak bizi içeri alan bir şeritten tek tek içeri alındık. Ellerimizi dezenfekte etmeden de içeri giriş izni vermeyen akıllı kapıdan geçerek.
Bu hazırlanma süreci küçük adamın çok hoşuna gitmiş olmalı ki, o kıyafetler için de hiç gıkı çıkmadan bize eşlik etti. Ola ki bir dondurma kazanına düşmesin diye de babası kucağından pek indirmedi :)

Frigola, Max, Maraş Usulü hepsini banttan üretimden çıkar çıkmaz yeme şansını yakalamış olduk. Bu kadar tazesini daha önce yememiş olduğumuz için tadını anlatmama gerek bile yok sanırım. İçeri girmeden zaten bir Max' ı mideye indirmiş olan küçük adam içerde de banttan yeni çıkan bir Max' a hayır demedi elbette. Üstünü dondurmaya bulamış haldeyken ondan daha mutlusu yoktu o gün.

İçerdeki turdan sonra bizleri bahçede enfes bir açık büfe bekliyordu. Gerçi çocuklarla gelenler için biraz kesintili olsa da yine de keyifli bir sohbet eşliğinde yemeklerimizi yedik. Küçük adam da kendine arkadaşlar bulmuş olmanın keyfiyle hiç oturmadı yerinde neredeyse. Fabrikanın geniş, yeşiller içindeki bahçesinde bir oraya bir buraya koşturup durdular Egemen ve Talya ile. Zaten konu dondurma olunca asıl misafirler de onlardı zaten. Gönüllerince eğlendilerve bol bol dondurma yediler.





Yemeklerimizi yedikten sonra toplu hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra bizler için hazırlanan hediye paketlerimizi alıp gezimizi sonlandırdık. Bu keyifli ve bol dondurmalı günü bize yaşattıkları için öncelikle Algida Fabrika yetkililerine ve Sevgili Aylin' e teşekkürler ediyorum. Zaten kalitesinden, sağlıklı üretiliyor olduğundan hiç şüphem olmayan bir markaydı Carte d'or. Gözümüzle de görmüş olduk. Hem gözümüzü hem de midemizi doyurup yüzümüzde gülümseme ile ayrıldık.