Yine zor bir zamandan geçiyorum galiba. Omuzlarımda büyük büyük yükler var sanki, kendimden büyük ağırlıklar altında kalmış gibiyim. Beni bilenler iyi bilir ki böyle zamanlarımda ben kabuğuma çekilirim, susarım ve kendimi yer bitiririm. Tam da öyleyim işte. Boğuştuğum derdimi her ne kadar kabullendim desem de arada tükeniyorum, gücümün bittiğini hissediyorum. İnsanız sonuçta, bir günümüz diğerine uymuyor. Kimselere bir şey anlatamadığım zamanlarda en iyi bildiğim şey blogum oluyor. Eskiden günlüklerime koşardım, sayfalar dolusu yazardım. Kimseler okumasa da rahatlardım. Neyse işte böyle içimi döktüm biraz… Gelelim gezi notlarıma. Biz geçtiğimiz haftasonu çok güzel bir gezi yaptık Eskişehir' e.
Eskişehir' e ikinci gidişimiz oldu ama ilk sefer şehir çok kalabalık olduğu için yeterince gezip tanıma fırsatımız olmamıştı. Bu defa bir gece de konaklamalı gidince hem daha çok vaktimiz oldu hem de şehrin kalabalığı çok rahatsız edici boyutta değildi. Ankara' da olup da haftasonu için yapacak aktivite arayanlar için günübirlik de gidilebilecek harika bir yer Eskişehir. Hızlı tren ile ulaşım sadece 1.5 saat ve oldukça da konforlu.
Biz şehre varır varmaz hemen otele gidip eşyalarımızı odamıza bıraktık. Eskişehirde ne yapılır diye sorduğumuz arkadaşlarımızdan daha evvel aldığımız tavsiyeleri dinleyip ilk iş karnımızı doyurmak için yola düştük. Bindiğimiz taksiciye bizi Balaban Köfteciye götürmesini söyleyince hemen kendimizi Es Balaban' da bulduk. Öyle çok acıkmışız ki önümüze gelen yemeği nasıl yedik bilmiyorum. Küçük bey bile neredeyse hepsini yedi. Küçük küçük kesilmiş pidelerin et suyu ile ıslatılıp üzerine yoğurt ve salça sos dökülmesi ile enfes bir lezzet çıkıyor ortaya. Üzerine de balaban köfte ve sinirleri alınmış bonfile şişler diziliyor. Servis sırasında da üzerine tereyağ dökülüyor. İşte böyle enfes bir şey. Oralara yolunuz düşerse yemeden dönmeyin. Bir de birkaç arkadaşım '' balaban Abdüsselam' da yenir '' demiş ama Pazar günü açık olmayan işletme baştan puan kaybetti zaten. Madem böylesine turistik bir yerde bu iddia ile bir iş yapıyorsunuz sanki Pazar günleri de açık olsa iyi olurmuş. Cumartesi Es Balaban' da lezzetine doyamayınca Pazar günü de Abdüsselam' ı deneyelim dedik ama olmadı. Orası da bir dahaki sefere kısmetse.
Yemek sonrası da şehri yürüyerek dolaşmak istedik. Bilmediğiniz bir şehri tanımanın en güzel yolu da bu zaten. Yine tavsiyelerden biri Kara Kedi Boza idi. Yolumuzun üzerinde tabelayı görünce kendimizi dükkana atıverdik hemen. 1925 yılından beri hizmet veren işletme Eskişehirlilerin çok sevdikleri mekanlardan biri. Bizim küçük bey de tam 2 bardak boza içerek notunu verdi bozaya. Fakat ben Fatih doğumlu olarak Vefa Bozası ile büyümüş biriyim. Haliyle biraz notum kıt kaldı Kara Kedi Boza ya. Tadı biraz daha ekşi olsaymış sanki daha güzel olurmuş. Bu arada gün içinde gezinirken Kara Kedi'nin çarşı içindeki ana şubesini gördük, içeriye girilecek gibi değildi, önü insan kaynıyordu, demek ki Eskişehir' de boza deyince akla Kara Kedi geliyor. Bana kalırsa fena değil ama bir Vefa Bozacısı olamaz.
Yine Ankara' daki bir yemek bloggerı bir arkadaşımın tavsiyesi için tatlı yemek için yola düştük. Haller Gençlik Merkezi içindeki Mazlumlar Muhallebicisi 1927 yılında kurulmuş bir aile işletmesi. Çeşitli sebeplerle uzun yıllar üretime ara vermişler ancak 2001 yılından beri ailenin ikinci ve üçüncü kuşağı tarafından tekrar hizmete girmiş. Biz Cumartesi günü gidip önce su muhallebisi ve supanglenin tadına baktık. Su muhallebisi üzerindeki gelincik şerbetinin lezzetini nasıl anlatırım bilemiyorum, müthişti.
Tabii Eskişehir' e gidince hemen ilk akla gelen şey çibörek oluyor. Geçen gidişimizde yiyememiştik ve aklımızda kalmıştı. Bu defa yine Çibörek denince ilk tavsiye edilen mekana , Papağan Çibörek' e gittik. Kapının önünde kuyruk vardı dersem inanın. Biraz etrafta turlayıp tekrar geri geldiğimizde ancak boş masa bulabildik. Bir porsiyonda tam 5 adet çibörek servis ediliyor. Tek kişi için bir öğünde oldukça doyurucu ancak biz tek bir porsiyon sipariş edip sadece tadına baktık, bana göre öyle abartıldığı kadar süper bir börek de değil. Sıcakken iyi ama asla soğuk yememeli bence, içindeki kıymanın yağı donunca pek de iştah açıcı olmuyor.
Pazar günü dönüş için tren saatini beklerken tekrar Haller Gençlik Merkezi' ne bizi çeken elbette ki önceki gün aklımızda kalan yiyemediğimiz tatlılar oldu. Yine Mazlumlar' ın yolunu tuttuk. Bu defa tercihimizi son zamanlarda adını sıkça duyduğum ve merak ettiiğim Trileçe' den yana kullandık. Ellerinde kalan son dilimi kaptığımızı ve bizden hemen sonra gelen herkesin kaçırdığı için çok üzüldüğünü de ekleyeyim. Biz yine tek porsiyonu üçümüz paylaştığımız için nasıl bittiğini bilemedik, tadına bayıldık tek kelimeyle. Zaten üzerinde karamel sosu olması baştan benim gönlümü fethetmeye yetti bile. Ankara'ya döner dönmez tarif araştırmalarımı da yaptım, pek yakında ben de bir Trileçe tarifi paylaşabilirim bakalım kısmetse. Aynı lezzeti yakalayabilirsem ne mutlu bana.
Yine bir diğer Mazlumlar lezzeti de Sütlü Kadayıf tatlısıydı. Ürünlerinin hiç birinde katkı maddesi kullanmayan, tam anlamıyla ev lezzetinde sütlü tatlılar sunan mekan Türkiye' nin önde gelen yemek kültürü uzmanlarından oluşan gurmelerinin yaptığı değerlendirmede de Türkiye' nin en iyi 10 muhallebicisi arasında yer almış. Diğerlerini bilemem ama burası haketmiş bunu.
Bizim için oldukça keyifle geçen bir Eskişehir gezisi oldu geçen hafta. Ankara' da olmamızın belki de en güzel tarafı budur. Etrafımızda gezecek, keşfedecek bir dolu yer var ve vakit buldukça gidebilmek harika. Sizlerin de yolunuz Eskişehir'e düşerse neler yapabileceğinize dair birkaç fikir verebilmişimdir umarım. Gezecek görecek çok yerleri var ama ben de yenilecek listesi vermiş oldum. Bir dahaki Eskişehir turuna kadar da aklımda kalacak lezzetler hepsi. Yolunuzu mutlaka bu güzel şehre düşürün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder