TuzBİBER dergisi Ağustos 2009 sayısı hazır, bu sayıda okuduğum bir kitaptan bahsettim.
Dergide çok güzel tarifler var yine bu sayıda, mutlaka bir göz atın ve '' Hayat Bahçesi '' ni de okumadan geçmeyin.
Dünyaya niye geldiğinizi, getirildiğinizi hiç sorguladınız mı? Bir aşk çocuğu mu yoksa bir kaza sonucu mu olduğunuzu? Ya da şöyle sorayım eğer bir aşk sonucu değil de bir mecburiyetten dünyaya getirildiğinizi bilseydiniz tavrınız ne olurdu? Yine de ailenizi sorgusuz sever, benimser miydiniz yoksa o ailenin bir ferdi olarak görmez miydiniz kendinizi? Çok istenen bir bebek olmak ile kardeşinin hayatını kurtarabilmek için dünyaya getirilen bir bebek olmak arasında ne fark vardır? Biri diğerinden daha mı az sevilir, ya da biri diğerinden daha mı az evlattır? Eğer çocuğunuzun kanser olduğunu ve son çarenin onunla doku uyumuna sahip bir kardeşi olması gerektiğini öğrenseniz siz ne yapardınız? Ya da böyle bir hastalığı olan kardeşinizin tedavisi için dünyaya getirildiğinizi öğrenseniz ne düşünürdünüz? Kanınızın son damlasına kadar onun iyileşmesi için kendinizi sorumlu mu hissederdiniz yoksa bir birey olarak kendi haklarınızın da olduğunu sorgular mıydınız? .....
Tüm bu soruları ve çok daha fazlasını bu kitabı okurken sordum kendime. Kız Kardeşim İçin, doğumgünü hediyesi olarak kızkardeşime aldığım bir kitaptı aslında ama baktım ki o okumaya başlamamış ben el koydum hemen. Uzun zamandır okuduğum en çarpıcı ve beni çok derinden etkileyen bu kitabı bitireli çok oldu ama konunun işlenişi, verilen duygular ve hiç beklemediğim sonuyla beni uzun süredir düşündürüyor. İstedim ki derginin bu sayısında da biraz kitaptan bahsedeyim, benim hayat bahçemde her zaman yanıbaşımda olan. Yemek kadar içmek kadar hayatımda vazgeçilmez olan okumak.
Kate lösemi hastası bir kız, henüz ufak bir çocukken hastalığı ortaya çıkıyor. Çeşitli tedavilerin ardından doktorların salık vermesiyle ailesine en uygun tedavinin onunla mükemmel doku uyumuna sahip birinden ilik nakli yapılması olduğu söyleniyor. Ve bu mükemmel doku uyumlu kişi hali hazırda hayatta olan erkek kardeşi Jesse de olamayınca anne Sara ve baba Brian' a tek çare öneriliyor: Kate ile mükemmel uyumlu dokulara sahip yeni bir bebek yapmak. Öyle ki bu bebek labarotuvar ortamında döllenip annenin rahmine yerleştiriliyor ve sabırsızlıkla bekleniyor doğması. Ve Anna doğar doğmaz da hayatının ilk özverisi ile kordonundaki kan ile ablasına hayat veriyor. Yapılan ilik nakli Kate ve aileyi uzunca süre rahatlatıyor ancak hastalık nüksetmeye başlayınca aile soluğu her defasında bir kucakta Kate bir kucakta Anna hastanede alıyor. Anna küçük bir kız, yapılan iğnelerden, kan alma işlemlerinden her çocuk gibi korkuyor. Elbette ablasının yaşadıkları yanında bunlar öylesine ufak korkular, öylesine dayanılması kolay acılar ki hep gözardı ediliyor. Ne Sara ne de Brian görmüyor bir kızlarına hayat vermek için canlarını dişlerine takmış gayret ederken diğer kızlarının neler yaşadığını, onun da bir çocuk olduğunu unutup taşıyabileceğinden fazla yükü omuzlarına yüklerken. Anna ise sanki hayattaki tek gayesi ablasını iyi etmekmiş gibi ne çocukluğunu yaşabiliyor dilediğince ne de kendi olabiliyor. Ta ki gün gelip de tüm ailenin hayatını sarsacak o kararı verene kadar. Tüm tedavi, hastane, Kate üçgeninde yaşanan bir hayatı sorguluyor ve '' ben bu hayatın neresindeyim, kimim, niye kendi vücudumu benden izinsiz kullanıyorlar?'' diye düşünüp ailesine karşı dava açıyor, tıbbi azad davası. Yani tıbbi olarak kendi izni olmaksızın vücudunun herhangi bir parçasının ya kanının kullanılmasını engellemek için bir dava. Daha da açıkcası hayatı, nefes alması onun bu kararıyla son bulabilecek ablasını ölüme gönderebilecek bir dava. Niye böyle bir karar veriyor peki, sevmiyor mu ablasını? Hayır seviyor hem de çok ama bu kendini ailesine bir birey olarak farkettirmek için yaptığı bir hareket. Onu ve erkek kardeşi Jesse'yi yok sayarak sadece Kate üzerine odaklanan ailesine bir tepki sadece; biz de varız, biz de sizin çocuklarınızız ve ben artık kendi vücudumu kullandırmak istemiyorum, demenin en çarpıcı yolu. Öyle ki anne ve baba başta inanamıyorlar böyle birşeye, nasıl olur Anna olmazsa Kate olmaz ki diye ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Anna' ya karşı tavır alıyorlar ve böylesi cesur bir kararı veren Anna aynı çatı altında ailesiyle yaşayamayacağını anlayıp evden ayırılıyor. Çok zorlu bir dava süreci, bu esnada Kate' in hastalığının çok güç bir dönemece girmesi, ailenin her ferdinin farklı düşünceleri yüzünden birbirleriyle çatışmaları, hatta sakladıkları yönleriyle yüzleşmeleri ve hayatın tek savaşının hastalıkla olmadığı gerçeğinin farkına varmaları. Hastane ve Kate dışında tamamen kendi hallerine terkedilmiş, yaptıkları çok fazla sorgulanmayan, çünkü yapılacak çok daha elzem işler vardır hep, Kate iyi olsun da gerisi nasılsa hallolur diye düşünmenin ödenmesi çok ağır faturası.
Dava sonunda alınan karar çok şaşırtıcı olmasa da aslında hayatta kazandığımız bazı şeylerin gerçekten kazanılmış olup olmadığını düşündürtüyor bize. Çok engebeli bir yoldan sonra varılan düzlük bizi ne kadar mutlu edecektir ya da o düzlüğe varılınca herşey dilediğimiz gibi mi olacaktır, hiç bilemediğimiz bir muamma.
Ne için çabaladığımızı ve hayatın bize nasıl sürprizler hazırladığını bilmiyor oluşumuz içimi acıttı benim. Yaşarken belki hiç farkına varmadığımız, belki hiç aklımıza bile gelmeyen şeyler oysa ki ne kadar yakınımızda. Kader denilen şey ne kadar da bizim planladığımızın dışında ve farklı. Hayat işte bu, bizim ondan beklediğimizi ya da kazandığımız şeyin keyfini sürmemizi beklemiyor; kendi çarkını döndürüp bizi de içine katıveriyor sorgusuz sualsiz.
En başta sorduğum tüm o soruları hala kendime soruyorum, hem bir evlat olarak hem de bir anne olarak. Ne doğru cevabı bulabiliyorum ne de bu soruların doğru cevaplarını bilen olduğunu sanıyorum. Tek bildiğim anne olmak dünyadaki en zor görev, en sınırları belirsiz uçsuz buçaksız deniz. Ve henüz tek çocuk annesi olsam da emin olduğum, bir değil on tane de olsalar hiç farketmez. Ve bildiğim bir şey daha var ki sadece çocuklar öyle olduğunu sanıyorlar, oysa annelerin yüreğinde her birine ayrı kocaman yerler var. Hepsinin sevgisini taşıyacak kadar geniş bir yürekleri.
Eğer siz de bugünlerde ne okusam diye düşünüyorsanız işte size elinizden düşürmeyeceğiniz bir kitap. Biraz içinizi burkabilir kabul, ancak hayat sadece aşk meşk muhabbet değil. Herkese sağlıklı, mutlu bir Ağustos ayı diliyorum. Unutmayın tercihlerimiz bizi anlatır.
Dergide çok güzel tarifler var yine bu sayıda, mutlaka bir göz atın ve '' Hayat Bahçesi '' ni de okumadan geçmeyin.
KIZ KARDEŞİM İÇİN
Dünyaya niye geldiğinizi, getirildiğinizi hiç sorguladınız mı? Bir aşk çocuğu mu yoksa bir kaza sonucu mu olduğunuzu? Ya da şöyle sorayım eğer bir aşk sonucu değil de bir mecburiyetten dünyaya getirildiğinizi bilseydiniz tavrınız ne olurdu? Yine de ailenizi sorgusuz sever, benimser miydiniz yoksa o ailenin bir ferdi olarak görmez miydiniz kendinizi? Çok istenen bir bebek olmak ile kardeşinin hayatını kurtarabilmek için dünyaya getirilen bir bebek olmak arasında ne fark vardır? Biri diğerinden daha mı az sevilir, ya da biri diğerinden daha mı az evlattır? Eğer çocuğunuzun kanser olduğunu ve son çarenin onunla doku uyumuna sahip bir kardeşi olması gerektiğini öğrenseniz siz ne yapardınız? Ya da böyle bir hastalığı olan kardeşinizin tedavisi için dünyaya getirildiğinizi öğrenseniz ne düşünürdünüz? Kanınızın son damlasına kadar onun iyileşmesi için kendinizi sorumlu mu hissederdiniz yoksa bir birey olarak kendi haklarınızın da olduğunu sorgular mıydınız? .....
Tüm bu soruları ve çok daha fazlasını bu kitabı okurken sordum kendime. Kız Kardeşim İçin, doğumgünü hediyesi olarak kızkardeşime aldığım bir kitaptı aslında ama baktım ki o okumaya başlamamış ben el koydum hemen. Uzun zamandır okuduğum en çarpıcı ve beni çok derinden etkileyen bu kitabı bitireli çok oldu ama konunun işlenişi, verilen duygular ve hiç beklemediğim sonuyla beni uzun süredir düşündürüyor. İstedim ki derginin bu sayısında da biraz kitaptan bahsedeyim, benim hayat bahçemde her zaman yanıbaşımda olan. Yemek kadar içmek kadar hayatımda vazgeçilmez olan okumak.
Kate lösemi hastası bir kız, henüz ufak bir çocukken hastalığı ortaya çıkıyor. Çeşitli tedavilerin ardından doktorların salık vermesiyle ailesine en uygun tedavinin onunla mükemmel doku uyumuna sahip birinden ilik nakli yapılması olduğu söyleniyor. Ve bu mükemmel doku uyumlu kişi hali hazırda hayatta olan erkek kardeşi Jesse de olamayınca anne Sara ve baba Brian' a tek çare öneriliyor: Kate ile mükemmel uyumlu dokulara sahip yeni bir bebek yapmak. Öyle ki bu bebek labarotuvar ortamında döllenip annenin rahmine yerleştiriliyor ve sabırsızlıkla bekleniyor doğması. Ve Anna doğar doğmaz da hayatının ilk özverisi ile kordonundaki kan ile ablasına hayat veriyor. Yapılan ilik nakli Kate ve aileyi uzunca süre rahatlatıyor ancak hastalık nüksetmeye başlayınca aile soluğu her defasında bir kucakta Kate bir kucakta Anna hastanede alıyor. Anna küçük bir kız, yapılan iğnelerden, kan alma işlemlerinden her çocuk gibi korkuyor. Elbette ablasının yaşadıkları yanında bunlar öylesine ufak korkular, öylesine dayanılması kolay acılar ki hep gözardı ediliyor. Ne Sara ne de Brian görmüyor bir kızlarına hayat vermek için canlarını dişlerine takmış gayret ederken diğer kızlarının neler yaşadığını, onun da bir çocuk olduğunu unutup taşıyabileceğinden fazla yükü omuzlarına yüklerken. Anna ise sanki hayattaki tek gayesi ablasını iyi etmekmiş gibi ne çocukluğunu yaşabiliyor dilediğince ne de kendi olabiliyor. Ta ki gün gelip de tüm ailenin hayatını sarsacak o kararı verene kadar. Tüm tedavi, hastane, Kate üçgeninde yaşanan bir hayatı sorguluyor ve '' ben bu hayatın neresindeyim, kimim, niye kendi vücudumu benden izinsiz kullanıyorlar?'' diye düşünüp ailesine karşı dava açıyor, tıbbi azad davası. Yani tıbbi olarak kendi izni olmaksızın vücudunun herhangi bir parçasının ya kanının kullanılmasını engellemek için bir dava. Daha da açıkcası hayatı, nefes alması onun bu kararıyla son bulabilecek ablasını ölüme gönderebilecek bir dava. Niye böyle bir karar veriyor peki, sevmiyor mu ablasını? Hayır seviyor hem de çok ama bu kendini ailesine bir birey olarak farkettirmek için yaptığı bir hareket. Onu ve erkek kardeşi Jesse'yi yok sayarak sadece Kate üzerine odaklanan ailesine bir tepki sadece; biz de varız, biz de sizin çocuklarınızız ve ben artık kendi vücudumu kullandırmak istemiyorum, demenin en çarpıcı yolu. Öyle ki anne ve baba başta inanamıyorlar böyle birşeye, nasıl olur Anna olmazsa Kate olmaz ki diye ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Anna' ya karşı tavır alıyorlar ve böylesi cesur bir kararı veren Anna aynı çatı altında ailesiyle yaşayamayacağını anlayıp evden ayırılıyor. Çok zorlu bir dava süreci, bu esnada Kate' in hastalığının çok güç bir dönemece girmesi, ailenin her ferdinin farklı düşünceleri yüzünden birbirleriyle çatışmaları, hatta sakladıkları yönleriyle yüzleşmeleri ve hayatın tek savaşının hastalıkla olmadığı gerçeğinin farkına varmaları. Hastane ve Kate dışında tamamen kendi hallerine terkedilmiş, yaptıkları çok fazla sorgulanmayan, çünkü yapılacak çok daha elzem işler vardır hep, Kate iyi olsun da gerisi nasılsa hallolur diye düşünmenin ödenmesi çok ağır faturası.
Dava sonunda alınan karar çok şaşırtıcı olmasa da aslında hayatta kazandığımız bazı şeylerin gerçekten kazanılmış olup olmadığını düşündürtüyor bize. Çok engebeli bir yoldan sonra varılan düzlük bizi ne kadar mutlu edecektir ya da o düzlüğe varılınca herşey dilediğimiz gibi mi olacaktır, hiç bilemediğimiz bir muamma.
Ne için çabaladığımızı ve hayatın bize nasıl sürprizler hazırladığını bilmiyor oluşumuz içimi acıttı benim. Yaşarken belki hiç farkına varmadığımız, belki hiç aklımıza bile gelmeyen şeyler oysa ki ne kadar yakınımızda. Kader denilen şey ne kadar da bizim planladığımızın dışında ve farklı. Hayat işte bu, bizim ondan beklediğimizi ya da kazandığımız şeyin keyfini sürmemizi beklemiyor; kendi çarkını döndürüp bizi de içine katıveriyor sorgusuz sualsiz.
En başta sorduğum tüm o soruları hala kendime soruyorum, hem bir evlat olarak hem de bir anne olarak. Ne doğru cevabı bulabiliyorum ne de bu soruların doğru cevaplarını bilen olduğunu sanıyorum. Tek bildiğim anne olmak dünyadaki en zor görev, en sınırları belirsiz uçsuz buçaksız deniz. Ve henüz tek çocuk annesi olsam da emin olduğum, bir değil on tane de olsalar hiç farketmez. Ve bildiğim bir şey daha var ki sadece çocuklar öyle olduğunu sanıyorlar, oysa annelerin yüreğinde her birine ayrı kocaman yerler var. Hepsinin sevgisini taşıyacak kadar geniş bir yürekleri.
Eğer siz de bugünlerde ne okusam diye düşünüyorsanız işte size elinizden düşürmeyeceğiniz bir kitap. Biraz içinizi burkabilir kabul, ancak hayat sadece aşk meşk muhabbet değil. Herkese sağlıklı, mutlu bir Ağustos ayı diliyorum. Unutmayın tercihlerimiz bizi anlatır.
7 yorum:
CANIM GUNAYDIN BİR SOLUKTA OKUDUM YAZINI NE GUZEL ANLATMIŞSIN EVET BENDE KÜÇÜKKEN DRDİM ACABA ANNEM BENİ SEVMİYORMU DİYE BÜYÜYÜP YUVA KIURUP BİRDE EVLAT SAHİP OLUNCA ANLADIM Kİ KARDEŞİM BENDEN UFAK VE SAVUNMASIZ OLDUGU İÇİN ONUN ÜZERİNE DAHA COK DÜŞÜYORDU BEN HEP İSTEDİĞİNİ ELDE EDEN GÜÇLÜ DEDİM DEDİK VE KORKUSUZDUM HERHALDE ONDAN DİYORUM ANNEM KARDEŞİME DAHA COK İLGİ GÖSTERİRİDİ ÇÜNKÜ O KOLAY KOLAY BİR ORTAMA DAHİ GİREMEZDİ NEYSE CANIM HARİKA BİR KİTAP OKUMUŞSUN PAYLAŞIMIN VE ÖENERİN İÇİN ŞAHSIM ADINA TŞK EDERİM
SEVGİYLE KAL BALIM
Dün okudum çok beğendim ellerine kalemine sağlık
Canım yazın çok güzel olmuş. Kitabı da gerçekten okumak isterim. İçimi burkan bir kitapsa imkanı yok hiç bir zaman unutamam. Dediğin gibi her kitap macera ile başlayıp aşkla bitmiyor. Yüreğine sağlık.
Sevgiler
yaseminciğim merhaba...
canım yaa niye zahmet ediyorsun kırılsın ne olacakki ben tek katını kullanırım....
buluşmak çok süper bir fikir hatta ferahcığımda burdayken belki oda bize katılır izmitten...ne dersin...
Yasemin canım ne güzel bir yazı olmuş.Tebrik ediyorum seni,kalemine sağlık..Bu sayı için bende tarif yollaycaktım ama öyle tembelimki yetiştiremedim.
Kocaman Öpüyorum..
Sevgiler.
Hemen okuyayım dergiyi Yasemin'ciğim. Ellerine sağlık!
Yasemin'ciğim Merhaba;
özlemişim burada olmayı.kitabı gerçekten merak ettim,okuyunca fikrimi seninle paylaşmayı çok isterim.Bu arada zaman buldukça arşivini tarıyorum haberin ola:))
Sevgi ve selamla..Küçük Adam'ını da öperim
Yorum Gönder