28 Eylül 2011 Çarşamba

Ankara Kalesi And Cafe


Ankara' da olmamızın en güzel taraflarından birisi sürekli yeni yerler keşfetmek ve doyasıya turist olmak. Her haftasonu eğer yapacak önemli bir işimiz yoksa kahvaltı sonrası fotoğraf makinemizi kapıp atıyoruz kendimizi dışarı ve düşüyoruz yollara. İnsanın kendi gibi aynı şeylerden keyif alan biriyle evli olması da başka bir keyif tabii ki. Geçtiğimiz haftasonu da evliliğimizin 7. yıldönümü dolayısıyla önce Amasra planları yapıp sonra vazgeçtik. Ankara' yı keşfetmeye devam edelim istedik. Cumartesi günü rotamız Ankara Kalesi ve çevresiydi.

 


Yolunuz buralara düşerse vakit ayırıp mutlaka uğrayın derim ben. Tüm şehri en tepeden görebileceğiniz bir yer Kale. Biz İstanbullular alışmışız ya her tepeye çıktığımızda bir yerlerden denizi görmeye, burada canımı en çok sıkan şey de bu. Deniz yok ki bu şehirde :(( Her yüksek yere çıkarken büyük adama '' Denizi görebilecek miyim buradan ? '' diye soruyorum. Denizi henüz göremedim ama huzurunuz olduğu sürece fazla bir değeri de yok. Tam olarak alışamadım ama sevdim bu sakinliği; birbirimize ayırdığımız bol vaktimiz oldu daha ne olsun.

Cumartesi günü hava biraz rüzgarlı ve küçük bey kalede tehlikeli yerlere çıkıp oturma isteğiyle bizi korkutunca fazla dolanmadan karnımızı doyuracak yerler bakındık. Kale' nin içinde And Cafe ilişti gözümüze. İyi ki de öyle olmuş. Çok sakin ve insanı dinlendiren bir yer.Cafenin iç mekanı da oldukça güzel dizayn edilmiş, özellikle turistlerin çok ilgisini  çekiyor gördüğüm kadarıyla. Biz de turist sayılırız sonuçta. Geziyoruz, dolaşıyoruz ve bundan inanılmaz keyif alıyoruz.

 



Genel olarak bu tarz cafelerin mutfaklarının çok başarılı olamadığı gibi bir inancım var nedense. Sanki sadece manzarayla doymak yetermiş gibi mutfak ikinci plana atılabiliyor. Tamamen benim fikrim.  O sebeple çok basit bir bazlama sipariş ettim  patatesli ve tavuklu kendim için. Küçük adama da Penne Makarna söyledik sebzeli. Bazlama o kadar başarılı ve göz doyurucu sunulmuştu ki fotoğrafını çekmek için bile vakit kaybetmeden yemeye koyulmuşum. Makarnada malzeme cömertçe kullanılmıştı ve lezzeti  çok başarılıydı. Çok sıklıkla dışarıda yediğim lapa gibi çok haşlanmış makarnalardan değildi, bildiğiniz al dente. Közlenmiş kırmızı biber ve kurutulmuş domates de çok yakışmıştı. Daha nasıl anlatayım işte gidin ve tadına bakın.

 


Veeee yemek sonrası manzaraya karşı bir tatlı keyfi yapmadan kalkmadık masadan. Bol Çikolatalı Brownie inanılmaz başarılıydı bence. Ankara' ya geldiğimizden beri birkaç yerde daha yedim brownie fakat And Cafe hakkını tam olarak vermiş. Daha önce yediklerim '' Bu şehirde kimse brownie nedir bilmiyor sanırım, yoksa bunu brownie diye yutturuyor olamazlar müşterilerine '' dedirtmişti bana. Burada yenebilir hem de afiyetle. Onun da fotoğrafını çekmemişim ama aşağıdaki fotoğraftan lezzetine dair bir fikriniz oluşur belki. Bu şekilde her yanını çikolataya bulayarak yemeyi nasıl başarıyor hiç bilmiyorum ama.

İşte Ankara'dan bir haftasonu gezisi notları bunlar. Aynı gün yemek sonrası Çengelhan Rahmi Koç Müzesini de gezdik. Onu da başka bir postla paylaşayım olur mu ?

3 yorum:

Zeynep'in Evi dedi ki...

Ankaralı olunca gezmek öğrenmek gerek tez elden değilmi:) bende öyle yapıyorum:)

yemekbiraşk dedi ki...

maşallah annesi delikanlı çok iştahlı yemiş merak uyandırdı bende de bu browni:) sevgilerimle
seval

Narince dedi ki...

At Pazarı'nı da gezdin o zaman? Varlık Mahallesi'ndeyim, Ankamall'e yakın. Sana uzağım şekerim. Bi gün ayarlayalım da görüşelim, aklımdasın hep. Dove davetine gelemedim. Ne iyi olurmuş, ev daha oturmadı valla. Bi gün kapı kollarını değiştiriyoruz, bi gün pencerelere cila çekiyoruz. Usul usul, daha salonun perdesi gelecek. Öyle, bi de okul başladı hemen üstüne. Ve kızın okulu tam gün, bu baş belası bir durum. Kafam karman çorman hep. İyi bi karşılama yapamadım sana üzülüyorum hani.